Balyoz davasında itirazlara bakan mahkeme başkanı Şeref
Akçay’ın, tutuklulukla ilgili muhalefet şerhi geçen haftanın en çok
konuşulan konularından biriydi. Akçay, konunun kamuoyuna
yansımasının ardından emekliliğini isteyip, görevinden ayrıldı. Görevden
ayrılan Akçay, dokuz sayfalık muhalefet şerhinde, özetle şunları
söyledi;
“Sanıklar darbe fiilini işlememiştir. Sadece toplantı yapıp liste
yapmıştır. Ancak 2003 yılından sonra bu listelerdeki hem ihtilali
yapacak kişiler ve görevlendirilecek kişilerin bir kısmı emekli olmuş,
bir kısmı başka yerlere tayin olmuş ve bir kısmı da ölmüştür. Sanıkların
2003 yılından sonra ihtilal yapma iradeleri devam etmiyor. Sanıkların
isteyerek veya ellerinde olmayan başka nedenlerle bu düşüncelerinden bu
iradelerinden bu eylemlerinden vazgeçtiğini söylemek gerek. Bu yüzden
sanıklar cezalandırılamaz.
Türkiye’de ihtilâl ile ilgili daha önce verilmiş örnek bir karar
yoktur. Yargıtay’ın görüşü bu şekildedir, diye örnek göstereceğiniz bir
karar da yoktur. Belki bu karar Türkiye’de ilk defa verilecek bir
karardır. O nedenle bu hususların çok ciddi ve hukuki gerekçelerle
tartışılması gerekmektedir. Bu tartışma yapılana kadar da sanıkların
tutuklanması değil serbest olarak yargılanmasının asıl olması doğrudur.”
Akçay’ın bu itirazlarını tek tek ele alalım.
Akçay, Türkiye’de ihtilalle ilgili verilmiş daha önce bir karar
olmadığın söyleyerek, sanıkların tutuksuz yargılanmasını istiyor. Böyle
bir karar olmadığı doğrudur. Çünkü ihtilal ve ihtilale teşebbüs
Türkiye’de ilk kez mahkeme konusu oldu. Türkiye’de böyle bir karar
olmaması,hukukçuların konuyla ilgili karar
veremeyecekleri anlamına gelmez. Çünkü, bakılması gereken yer, dünyada
bu davaların nasıl yürütüldüğüdür.
Akçay, dünyadaki örneklere kısa bir göz atmış olsaydı, darbecilerin
neredeyse tamamına yakınının yaşlarına bakılmaksızın tutuklu
yargılandığını ve darbecilerin ağır hapis cezalarına çarptırıldığını
görecekti.
Akçay şerh yazısında “İhtilalle ilgili daha önce verilmiş bir Yargıtay
kararı yok” dedikten sonra, “Sanıklar cezalandırılamaz” da diyor.
Akçay’a sormak gerekiyor; daha önce böyle bir hüküm yoksa, siz sanıkların cezalandırılmayacağına hangi hükme bakarak karar verdiniz?
Akçay’ın şerh yazısındaki itirazlar bunlarla sınırlı değil. Sanıkların darbe fiilini işlemediğini de söylüyor. Doğrusu bu kanıya nasıl vardığını merak ettim. Çetin
Doğan komutasında, 2003 yılında sadece toplantı yapılıp, listeler
hazırlanmadı. Birinci Ordu Komutanlığı’nda seminer adı altında yapılan
toplantıda, listelerin yanı sıra 12 Eylül Bayrak Harekât Planı da
getirildi. Kaldı ki ses kayıtlarında tankların nereye
konuşlanacağı, kimlerin gözaltına alınacağı, hangi siyasilerin hangi
cezaevine gireceği, AKOM’un sıkıyönetim merkezi olacağı, belediyelere
askerlerin atanacağı, alışveriş merkezlerine el konulacağı gibi fiili
olarak masaya yatırılmış ve hayata geçirilmiş binlerce konu var.
Ses kayıtlarının bir darbe planı olduğu, seminer olmadığı yönünde mahkeme dosyasında askerî bilirkişi raporları var. Akçay
“fiili durumdan” darbe olmamasını kastediyor ama darbe olmuş olsaydı
bugün böyle bir davanın olamayacağını da öngörüyor olmalıydı.
Akçay belki konudan tam olarak haberdar değil ama Çetin Doğan ve ekibi, darbeden kendi istekleriyle vazgeçmediler. Bazı subayların çabası ve dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün, Çetin Doğan komutasındaki birlikleri başka birliklere kaydırmasıyla darbe önlendi. Yani Doğan, altı boş bir orduya komuta etmek zorunda kalınca, darbe yapamadı.
Akçay belki konudan tam olarak haberdar değil ama Çetin Doğan ve ekibi, darbeden kendi istekleriyle vazgeçmediler. Bazı subayların çabası ve dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök’ün, Çetin Doğan komutasındaki birlikleri başka birliklere kaydırmasıyla darbe önlendi. Yani Doğan, altı boş bir orduya komuta etmek zorunda kalınca, darbe yapamadı.
Çelişkilere devam edelim. Akçay şerh yazısında sanıkların 2003 sonrası ihtilal yapma iradelerinden vazgeçtiklerini söylüyor. Kendisine bir hatırlatmada bulunayım. Balyoz sanıkları arasında Orgeneral
Ergin Saygun, Süha Tanyeri, Bertan Nogaylaroğlu gibi isimlere bakmalı.
Saygun, 2008 yılı ağustos ayına kadar Genelkurmay İkinci Başkanlığı,
ardından 1. Ordu Komutanlığı yaptı ve 2009’da emekliye ayrıldı. Saygun,
bir darbe planlaması olan Lahika’ya, alt planlama olan İrticayla
Mücadele Eylem Planı gibi bir dizi plana Yaşar Büyükanıt ve İlker
Başbuğ’la birlikte imza attı.
Lahika’yı belgeleriyle Taraf’ta yazmamın ardından da Saygun, Genelkurmay Adli Müşavirliği’nden hukuki bir görüş aldı. Lahika’nın bir darbe planı, zaman aşımının da 30 yıl olduğu, belgelerin imha edilmesi gerektiği kendisine yazılı olarak aktarılınca da belgeleri ve laptopunu yaktı. Hukuki görüşü de belgeleriyle gazetede yayımladık. 2007 yılındaki Hudson toplantısı ve Zeyno Baran’ın “Türkiye’de darbe olma ihtimali yüzde 50” lafını da not edeyim.
Sayın Akçay, anlayacağınız 2003’te darbe toplantısına katılan isimler, 2007 sonrası da boş durmadılar. Yani ortada ihtilal iradesinden vazgeçilen bir durum yok. Kaldı ki Türkiye’de bu irade, her 10 yılda bir kendini hatırlatıyor.
Bir parantez açarak şunu söyleyeyim. Kamuoyunda çok tartışılan “2003 yılındaki CD’lerde nasıl oluyor da 2007-2008 tarihli bilgiler var” tartışmasına bir katkı sunayım. Bence bu soruya cevabı Ergin Saygun verebilir. Kendisi 2009 yılında 1. Ordu Komutanlığından emekli oldu. Bir yıl önceki Lahika görüşü üzerine, belgeleri ve laptopunu yakınca, 2009 yılında darbeyi yapamadıkları için güncelledikleri CD’leri imha etme girişiminde bulunmuş olabilir mi?Tıpkı bir yıl önce Genelkurmay Başkanlığı’nda yaptığı gibi. Ya da Taraf’a gelen bavul, acaba Ergin Saygun’un imha ettirmek istediği, ancak edilmeyen belgeler olabilir mi?
Aslında Balyoz’la ve Akçay’ın şerh kararıyla ilgili yazılacak çok nokta var ama “şimdilik” konuyu burada kapatıyorum. Parantez olarak da şunu söyleyeyim. Emir alan-emir veren ayrımı yapılabilir ve emir alanlar tutuksuz olarak yargılanabilir.
Lahika’yı belgeleriyle Taraf’ta yazmamın ardından da Saygun, Genelkurmay Adli Müşavirliği’nden hukuki bir görüş aldı. Lahika’nın bir darbe planı, zaman aşımının da 30 yıl olduğu, belgelerin imha edilmesi gerektiği kendisine yazılı olarak aktarılınca da belgeleri ve laptopunu yaktı. Hukuki görüşü de belgeleriyle gazetede yayımladık. 2007 yılındaki Hudson toplantısı ve Zeyno Baran’ın “Türkiye’de darbe olma ihtimali yüzde 50” lafını da not edeyim.
Sayın Akçay, anlayacağınız 2003’te darbe toplantısına katılan isimler, 2007 sonrası da boş durmadılar. Yani ortada ihtilal iradesinden vazgeçilen bir durum yok. Kaldı ki Türkiye’de bu irade, her 10 yılda bir kendini hatırlatıyor.
Bir parantez açarak şunu söyleyeyim. Kamuoyunda çok tartışılan “2003 yılındaki CD’lerde nasıl oluyor da 2007-2008 tarihli bilgiler var” tartışmasına bir katkı sunayım. Bence bu soruya cevabı Ergin Saygun verebilir. Kendisi 2009 yılında 1. Ordu Komutanlığından emekli oldu. Bir yıl önceki Lahika görüşü üzerine, belgeleri ve laptopunu yakınca, 2009 yılında darbeyi yapamadıkları için güncelledikleri CD’leri imha etme girişiminde bulunmuş olabilir mi?Tıpkı bir yıl önce Genelkurmay Başkanlığı’nda yaptığı gibi. Ya da Taraf’a gelen bavul, acaba Ergin Saygun’un imha ettirmek istediği, ancak edilmeyen belgeler olabilir mi?
Aslında Balyoz’la ve Akçay’ın şerh kararıyla ilgili yazılacak çok nokta var ama “şimdilik” konuyu burada kapatıyorum. Parantez olarak da şunu söyleyeyim. Emir alan-emir veren ayrımı yapılabilir ve emir alanlar tutuksuz olarak yargılanabilir.