6 Mayıs 2010 Perşembe

Askeri G-3’ten kurtarmak / Gürkan ZENGİN

Güneydoğu’dan çatışma ve baskın haberleri geldikçe satır aralarında bölgede görev yapan askerlerin eski bir sıkıntısı kendini belli ediyor: G-3 piyade tüfeği.

Tunceli’de basılan Sarıyayla Karakolu’nda görev yapmış, ismi açıklanmayan kişinin söylediklerine bakın:

“G-3 piyade tüfekleri Güneydoğu’daki en tehlikeli karakollara da veriliyor. Oysa bu, teröristle mücadele silahı değil. En ufak bir su, nem gördüğü zaman çalışmıyorsa ne yapacaksın?” (Taraf, 5 Mayıs)

Güneydoğu’da askerlik yapan çocukların yıllardır en temel şikayeti budur. Erlerden generallere kadar bu silahtan şikayetçi olmayan kimse kalmamıştır. G-3 piyade ve MG-3 makineli tüfeklerle gayri nizâmi harp yürütülemeyeceğini bölgede görev yapan herkes anlamış durumda. Ancak, ‘G-3 piyade tüfeği’ denilen bu ‘özürlü’ silahtan askerleri tümüyle kurtarmak mümkün olmamıştır. Nedir G-3’ün özrü?

Bir PKK’lı elindeki kaleşnikof tüfeğiyle 30 mermi attıktan sonra şarjör değiştirirken asker 20 mermiden sonra değiştirmek zorunda. On mermi fark var. Bırakın 10 mermiyi, bir tek mermi bile çatışma şartlarında hayat kurtarır.

Daha az mermi aldığı için G-3’lerin kaleşnikoflardan daha hafif olduğu da sanılmasın. Uzun intikallerde askerin elinde/omzunda ağırlaştıkça ağırlaşır. Ama asıl sorun, ne ağırlık ne mermi sayısıdır. Asıl sorun, yukarıda ismi verilmeyen kişinin söylediği gibi silahın tutukluk yapmasıdır.

Silahın tutukluk yapması Güneydoğu’daki askerin kâbusudur. G-3’ler yağmur yer çalışmaz, içine toz kaçar çalışmaz. Güneydoğu’da savaşmış bir tek asker çıkıp ‘hayır G-3’ler bu iş için ideal silahtır’ diyemez.

Bu silâhla tören geçişi yapılabilir ama çatışmaya girilemez!

Bu konuşan kişi kimdir, uzmanlığı nedir diye sorulabilir. Alın size uzman görüşü. 1993 yılından 1995’e kadar Hakkari Dağ ve Komando Tugayı’nın komutanlığını yapmış, çatışmalara bizzat girmiş, dağa çıkan ilk -belki de tek general- olan Osman Pamukoğlu’nun sözleri:

“1992 yılı Alan Çatışması’ndan sonra rahmetli Özal ve rahmetli Eşref Bitlis Alan’a geldi. Teröristlerden elde ettiğimiz silahları oraya serdik. Roketatarları, kaleşnikof piyade tüfeğini, Biksi makineli tüfeği’ni onlara gösterdik. Onlar da ‘evlâdım ne istiyorsun’ diye bana sordu. ‘Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın komutanım bize para verin, biz de Irak’tan silah alalım’. Parayı gönderdi ve biz Irak’tan silahları aldık.. Biz bir devletiz, nasıl oluyor da bir devlet kendi silahlı gücüne teröristlerden daha etkili silah vermiyor. Nasıl oluyor da istihbarat örgütlerimiz teröristlerin kullandıkları silahların özelliklerinin farkına varmıyordu? ’ (Kan Uykusu, s.106,107)

Güneydoğu’daki tim teşkilatında her timde en az iki makineli tüfek bulunur. Dakikada 1.200 mermi atabilen bu silah kurduğu ağır ateş baskısı ile yeri gelir bütün timin hayatını kurtarır. Tabii, tutukluk yapmazsa.

Osman Pamukoğlu, birliklerdeki MG-3 makineli tüfekler hakkında bakın neler söylüyor:

“Bizde MG3 diye tarif ettiğimiz makineli tüfeğimiz vardı. Bu makinenin bir aksayan özelliği toza duyarlı olması. Arazide de yoğun toz vardı, namluya girdiği zaman mermi tutukluk yapıyordu. Teröristlerde hangi silah vardı? Rus ve Çin yapımı Biksi makineli tüfek. Bu silahın özelliği neydi? İsterseniz çamurun içine atın, isterseniz tozun içine, tutukluk yapmadan ateş ediyordu. ” (Kan Uykusu, Serdar Akinan)

Bu sözler, devletin Güneydoğu mücadelesindeki zaaflarını apaçık ortaya koyan bir vesika niteliğindedir. 1992’den sonra geçen bir 18 yıl var. Doğu ve Güneydoğu’da canını ortaya koyarak mücadele eden askerlerin G-3 ve MG-3 sorunu ne zaman çözülecek?

Bildiğimiz kadarıyla bu silahları Makine Kimya Elektrik (MKE) üretiyor. Öyleyse bu silahlar ‘zamanlıca’ yenileniyor mu? Zira, tutukluk sorununun bir sebebi de silahların eskimiş olmasıdır.

Kürt meselesinin çözümün silahlı mücadeleden geçmediği doğrudur. Ancak Türkiye’deki bazı aydınların zannettiği gibi dağları PKK’ya bırakarak ovada çözüm sürecini yürütebilmek de Türkiye şartlarında mümkün değildir. Siyasi ve idari süreçlerin önünü açmak biraz da örgütün silahlı gücünü en azından mâkul bir seviyeye çekmekten geçiyor.

Bütün karakollarına ve hareketli timlerine Güneydoğu şartlarına uygun silah sistemlerini, gözetleme dürbünlerini, telsiz sistemlerini koymak bu devletin namus borcudur.
Güneydoğu’da komando birlikleri nisbeten iyi teçhiz edilmiş durumdadır, ancak mücadelenin sadece komando birlikleri üzerinden yürümediği unutulmasın.

Bunları ‘hainlik’ olsun diye değil bundan sonra olmasın diye yazıyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder