18 Eylül 2015 Cuma

Poyrazköy davasında 83 sanığa beraat talebi

Poyrazköy davasında mütalaasını sunan savcı, 83 sanık hakkında "beraat", bir sanık hakkında ise ölüm nedeniyle "düşme" kararı verilmesini istedi.

Savcı, Adli Tıp Kurumu raporlarında belirtilen "Sahte delil üreten kişiler" hakkında Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunulmasını da istedi.

Şanlıurfa'nın Suriye sınırında bulunan hudut karakolunda nöbet tutan Uzman Çavuş Aykut Karaca, beyin kanaması geçirip şehit oldu.

17 Eylül 2015 Perşembe

Foreign Warship On Bosphorus 2015


CDY_7845
The second Kilo class submarine of the Russian Blcka Sea Fleet, Novorossiysk seen here on Bosphorus during her maiden deployment.
KB-15-09-16-Kilo-0033
Another bow view of the Russian submarine
Novorossiysk. Turkish ASW partrol boat TCG Tekirdağ is trailling her. Photo: Kerim Bozkurt. Used with permission.
Sayaniy-3
Russian salvage and mooring ship Sayany making her northbound passage. She was escorting the submarine. Photo: Yörük Işık. Used with permission.
IMG_2396
The bow view of the Russian submarine Novorossiysk during her passage through Bosphorus. Photo: Yörük Işık. Used with permission.
Sayany_2
Antoher shot of Sayany.
DDG75
USS Donald Cook seen here departing from Bosphorus.
IMG_1944
US Navy destroyer USS Donald Cook sailing south bound on Bosphorus. Photo: Yörük Işık. Used with permission.
KIL158_2
Russian buoy tender KIL-158 seen during her southbound passage. There is some cargo on her deck hidden under nets.

Eksik Halka Oslo mu? / Sedat Laçiner

PKK neden topyekûn saldırıya başladı? Neden gördükleri her askere ve polise ateş ediyorlar?
Hükümet ve Erdoğan neden Çözüm Süreci’nde kullandıkları söylemi 180 derece tersine çevirdiler? Neden askeri ve polisi PKK’nın üzerine sürüyorlar?
Bu soruların yanıtlarını anlamaya ve açıklamaya çalışıyoruz...

Görünürdeki sebepler belli:

AK Parti’nin tek başına hükümet olma şansını HDP’nin barajı geçmesi nedeniyle kaybetmesi; Suriye’de PKK’nın güçlenmesi ve bu özgüven patlaması yaşaması; Çözüm Süreci’nde her yere silah depolayan ve şehir yapılanmasını tamamlayan örgütün silahla siyasal sonuç alma çabası vs.

Görünürdeki sebepleri art arda dizdiğimizde kandırılan bir Hükümet ve onu kandıran bir terör örgütü manzarası çıkıyor.

Sebep sonuç ilişkisinden gittiğimizde birçok şeyi anlıyoruz belki, ancak yine de yaşananlarda bir parça eksik çıkıyor…

PKK’nın silaha sarılması, Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur” deyip Dolmabahçe Masası’nı devirmesi… ve benzeri bazı olaylar kendisinden önceki olayların devamı değil gibi.

Özellikle Dolmabahçe Sarayı’ndaki Başbakanlık Ofisi mutabakatını sebep-sonuç ilişkisi ile izah edebilmek mümkün değil.

Dolmabahçe’de Erdoğan’ın iki has adamı olan Yalçın Akdoğan ile Efkan Ala Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti namına HDP’li milletvekillerinin aracılığıyla PKK terör örgütünün lideri sayılan Abdullah Öcalan’ın önerilerine onay verdiler.

Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan ve terör örgütünün lideri Öcalan vekaletler aracılığıyla anlaşmaya vardı. Ancak bu anlaşmanın üzerinden çok geçmeden Erdoğan “benim bundan haberim yoktu” demeye ve Dolmabahçe’yi yanlış bulduğunu söylemeye başladı… Dolmabahçe Mutabakatı’nı ilan eden Akdoğan ve Ala bile bu işe şaştı, bugün bile Dolmabahçe’de ne olduğunu izah edemiyorlar…

Dediğim gibi, bu işte bir iş var!.. Bir yerlerde bizden saklanan, yaşananların esas nedenleri var.

OSLO'DAKİ GİZEMLİ GÖLGELER

Çözüm Süreci, halka büyük bir halkla ilişkiler kampanyasıyla sunuldu...

Sanki tüm süreç Öcalan’a feribotlarla gidilip gelinmesiymiş gibi anlatıldı...

Kadir İnanır’dan Hülya Koçyiğit’e, Orhan Gencebay’dan Prof. Dr. Deniz Ülke Arıboğan’a kadar toplumun tanıdığı sanatçılar, akademisyenler, sendikacılar, gazeteciler, işadamları vs. ile Süreç aslında perdelenmiş oldu.

Arkada olup bitenleri değil toplum, Türkiye Büyük Millet Meclisi dahi bilemedi…

Peki arkada neler oluyordu?

Arkada PKK ile doğrudan görüşmeler yapılıyordu.

İmralı, sürecin parçalarından sadece biriydi.

Diğer tarafta ise PKK’nın Kandil ve Avrupa (diaspora) ayağı vardı.

Çözüm Süreci bizlere tamamen milli bir proje olarak sunuldu. Ancak bugünden geriye doğru baktığımızda işin içinde ABD ve İngiltere’nin ziyadesiyle olduğunu görüyoruz...

Bizlere yüzde 100 milli bir proje olarak sunulan Çözüm Süreci görüşmelerinde Amerikalı ve İngiliz gölgeleri görebiliyoruz. Bunların detaylarını öğrenebilmemiz kolay değil… Ya Wikileaks benzeri yeni bir sızmayı bekleyeceğiz, ya da Türkiye’de yaşanacak bir skandalı…

Meseleyi çok iyi bilen ve o günlerde sürecin parçası olmuş bazı kişilerden gelen haberlere göre Oslo’da PKK’ya çok büyük sözler verildi, PKK da bunun karşılığında bazı sözler verdi.

İddialara göre bu, bir demokratikleşme veya Kürtlere hak ve özgürlüklerini verme işleminden ziyade bir tür pazarlıktı veya ticaretti...

Yine iddialara göre, günün sonunda örgüt Türkiye içinde kendisine ait bir bölgeye kavuşacaktı ve adı özerklik olsa da fiilen bağımsız olacaktı, bunun karşılığında ise Türkiye’de rejim değişecekti…

İddialar böyle… Doğrusunu isterseniz Oslo’da PKK’yla böyle bir anlaşma yapıldıysa ve taraflardan biri veya ikisi sözünde durmadıysa yaşananları izah etmek daha kolay olacaktır…

Bir diğer iddiaya göre ise yaşadıklarımız bir yol kazası değil, tam tersine Oslo’daki anlaşmanın ‘B planı’. Buna göre PKK şiddeti o kadar çok arttıracak ki en sonunda toplum pes diyecek ve Erdoğan’ı yine kurtarıcı olarak sahneye çağıracak. Erdoğan ve adamları bir hamlede PKK şiddetini kesecek ve Oslo’da verilen sözler yerine getirilecek. Yani toplum kıvama gelince rejimi değiştirmek de, örgütü meşru bir aktör olarak devletin idari yapılanmasına sokmak da mümkün olacak. Bu arada Öcalan da serbest kalacak ve siyasi erkinin başına geçecek…
İNGİLİZ DE KİM?

İddialar arasında Amerika’nın garantörlüğü ile İngilizlerin gözlemciliği ve kolaylaştırıcılığı da var... Oslo görüşmelerinin tamamında gizemli bir İngilizin varlığından söz ediliyor. Kim bu İngiliz? Londra’yı mı temsil ediyor yoksa başka bir devleti mi? Norveç’te PKK ile Türkiye Cumhuriyeti Devleti arasındaki görüşmeleri ayarlayan kişi bu İngiliz mi?

Görüyorsunuz, iddialar yenilir yutulur cinsten değil!...

Eğer hergün birkaç şehit veriyor isek, ülke yangın yerine döndü ise gerçekleri bilmek zorundayız.

Bizlerden habersiz kim kime neyi vaat etti?

Yaşadıklarımız bir oyundan mı ibaret?

İngilizin bilip de Mehmetçiğin bilmediği gerçek ne?

ABD özel kuvvetleri Suriye´de

 
ABD Savunma Bakanlığı yetkilileri, özel harekat kuvvetlerinin ilk kez Suriye´ye girerek IŞİD´e karşı savaşta PYD´ye yardım ettiğini açıkladı.

Amerikan NBC News kanalı, Savunma Bakanlığı yetkililerine dayandırdığı haberde, ABD´nin özel harekat kuvvetlerinin IŞİD´e karşı savaşta PYD´ye yardım etmek için ilk kez Suriye´ye girdiklerini belirtti.

Savunma Bakanlığı kaynakları, haberi ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Lloyd Austin´in Senato Silahlı Kuvvetler Komitesi´nde verdiğini ifade etti.

Austin´in konuyla ilgili detay vermediğini belirten kaynaklar, ABD kara birliklerinin bölgede daha çok yardım ve danışma görevinde bulunduklarını, direkt olarak çatışmalara girmediklerini ve çatışma alanlarından uzak, güvenli bölgelerde pozisyon aldıklarını belirtti.

Vicdani retçi Mehmet Tarhan, 'askerlik kanununa muhalefet'ten gözaltına alındı

Vicdani retçi, HDP PM Üyesi ve LGBTİ Aktivisti Mehmet Tarhan, bu sabah Aydın girişinde gözaltına alındı.
Gazetemize konuşan Tarhan, içerisinde olduğu otobüsün kent girişinde durdurularak GBT taraması yapılması sonrası "askerlik kanununa muhalefet"ten araması olduğu gerekçesiyle gözaltına alındığını aktardı. Tarhan, Aydın Emniyetine götürüldü. Sağlık kontrolünden geçirilen Tarhan, burada bekletilmeye devam ediliyor.
Sivas Askeri Ceza Mahkemesi Şubat ayında Tarhan hakkında, AİHM kararına rağmen 15 ay hapis cezası ve 9 bin TL para cezası vermişti.

TARHAN, 2001 YILINDA VİCDANİ REDDİNİ AÇIKLAMIŞTI

Tarhan, 2001 yılında askerlik yapmayı reddetmiş ve vicdani reddini açıklamıştı. 2005 yılında ise zorla askere alınmış, hakkında “emre itaatsizlik”ten iki ayrı dava açılmış, askeri hapishanede tutuklu bulunduğu süreçte kötü muameleye maruz kalmıştı.

Tarhan askerlik yapmayı reddetmesine rağmen, eşcinsel kimliğinden ötürü Anayasa’ya ve AİHM’e aykırı bir şekilde fiziksel muayeneye sokulmak istenmişti.

25 Mayıs 2005 tarihli bir tutanağa göre, Tarhan’ın saç ve sakalının kesilmesine karşı çıkması sonucunda yedi asker tarafından zor kullanılarak saç ve sakalı kesilmiş, Tarhan o gün yedi veya sekiz asker tarafından yere yatırıldığını ve üstüne çıkılarak saç ve sakalının kesildiğini, bundan dolayı vücudunun çeşitli bölgelerinde bereler, sıyrıklar ve ağrılar meydana geldiğini ifade etmişti. Tarhan, aynı tarihte yirmi sekiz gün sürecek bir açlık grevine başlamıştı.

AİHM TÜRKİYE'Yİ SUÇLU BULMUŞTU

Tutuklu kaldığı süreçte yaşananlar ve vicdani ret hakkına ilişkin Tarhan’ın AİHM’e yaptığı başvuruda ise AİHM düşünce, vicdan ve din özgürlüğünün demokratik bir toplumun temellerinden olduğunu belirterek, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ihlal edildiğine karar vermişti.

AİHM, Türkiye’yi 10 bin Avro tutarında manevi tazminat cezasına çarptırmıştı.

16 Eylül 2015 Çarşamba

Genelkurmay'dan açıklama

Genelkurmay Başkanlığı, Muş-Suluca karayolunda PKK tarafından yola döşenen patlayıcının patlaması sonucu 1’i ağır 12 askerin yaralandığını açıkladı.

Genelkurmay Başkanlığı'ndan yapılan açıklamada, Muş-Suluca karayolunda PKK tarafından önceden yola döşenen el yapımı patlayıcının patlatıldığı belirtilere, “Patlamada biri ağır 12 silah arkadaşımız yaralanmış bir Kirpi araçta hasar meydana gelmiştir. Kaçan teröristlerin yakalanması için bölgede operasyon başlatılmıştır" denildi.

3 KİŞİ GÖZALTINA ALINDI
Hakkari bölgesinde, bir PKK'lının güvenlik kuvvetlerine teslim olduğu bildirildi. Ardahan bölgesinde yapılan operasyon sonucunda ise PKK'ya yardım ve yataklık suçu işlediği tespit edilen üç şahsın yakalanarak gözaltına alındığı kaydedildi.

SÜRÜCÜ KAÇIRILDI

Van’ın Çatak Dalbastı Mahallesi mevkiinde de  Pkk mensubundan 3 kişinin bir aracın durdurulduğu ve sürücüsünün kaçırıldığı ifade edilerek olayla ilgili adli tahkikatın başlatıldığı belirtildi. 

PKK'lılar devriye gezen askerlere saldırdı!

SİİRT'in Eruh İlçesi kırsal kesiminde devriye görevi yürüten askerlere PKK'lı teröristler tarafından roketatar ve uzun namlulu silahlarla ateş açıldı.
Askerlerin de karşılık vermesiyle çatışma çıkarken, bölgeye sevk edilen ATAK helikopterleri PKK'lıların bulunduğu alanları ateş altına aldı.

Siirt'in Eruh İlçesi kırsal kesiminde bulunan Çetinkol Mevkii'nde devriye görevi yürüten askerlerin bulunduğu zırhlı araca PKK'lı teröristler akşam saatlerinde roketatar ve uzun namlulu silahlarla ateş açtı. Askerlerin de anında karşılık vermesiyle çatışma çıktı. Çatışmada ölen ya da yaralanan konusunda henüz bilgi alınamadı. Çatışmanın devam ettiği bölgeye Siirt 3'üncü Komando Tugay Komutanlığı'ndan kalkan ATAK taarruz helikopterleri sevk edildi. Helikopterler PKK'lıların bulunduğu alanları yoğun ateş altına alıp, bombaladı. Bölgede PKK'lıları etkisiz hale getirmek için operasyonların sürdüğü öğrenildi.

ERUH’TA 6 PKK’LI ÖLDÜRÜLDÜ

Siirt’in Eruh İlçesi Çetinkol Mevkiinde devriye görevi yürüten askerleri taşıyan zırhlı araca, terör örgütü PKK'lıların uzun namlulu silahlarla ateş etmesi üzerine güvenlik güçlerinin karşılık vermesiyle çatışma çıkmıştı. Siirt 3'üncü Komando Tugay Komutanlığı'ndan havalanan ATAK taarruz helikopterlerinin de destek verdiği çatışmada, ilk belirlemelere göre 6 PKK’lı öldürüldü. PKK'lıları etkisiz hale getirmek için hava destekli operasyon devam ediyor.

PERVARİ’DE ÜS BÖLGESİNE SIZMAYA ÇALIŞAN 3 PKK'LI ÖLDÜRÜLDÜ

Öte yandan akşam saatlerinde Pervari İlçesi’ne bağlı Doğanca askeri üs bölgesine sızmak isteyen 3 PKK'lı çıkan çatışmada öldürüldü.

14 Eylül 2015 Pazartesi

NATO, Güneydoğu'ya müdahale eder mi? / Ali Bulaç

Nisan-1999 seçimlerinde Saraybosna'daydım. Ziyaretimin sebebi fikirlerini, siyasi mücadelesini ve devlet adamlığını hayranlıkla takip ettiğim Aliya İzzetbegoviç'le tanışmak, Boşnakça'ya çevrilen kitabımın tanıtım programına katılmaktı.
 
 
Hamdolsun, Begoviç'i dünya gözüyle görmek nasip oldu; referanslarının tamamı İslami olan dürüst, feraset ve basiret sahibi, dinini iyi bilen, kısa vadeli başarılar için İslami ilkelerden fedakârlık yapmayan, iyi eğitim almış ve “İslam nerede uygulandı?” sorusuna “İşte kendi çapında Bosna'da” dedirtebilen İslamcı bir lideri tanımak benim için mutluluktu. Güzel bir miras bırakıp bu dünyadan göçtü. Allah rahmet etsin.

Begoviç'in çok yakını bir danışmanı bizi akşam evine davet etti. Sohbet sırasında ilginç bir şey söyledi ki, aslında hiç aklımdan çıkmış değil. Türkiye'yi de pek yakından tanıyan dostumuz “Uzak olmayan bir gelecekte NATO Türkiye'yi işgal edebilir!” dedi. Hayretle “Hangi gerekçe ile?” diye sordum. Şunları söyledi: “Kürt sorunu giderek ağırlaşacak. Çatışmalar yayılıp da, sorun siyasi ve toplumsal krize dönüşürse NATO istikrarı sağlamak gerekçesiyle Güneydoğu'ya müdahale edecek.” Ona, bunu kendi yorumu olarak mı düşündüğünü sordum, “Hayır, Sayın Begoviç, bunu bizzat konuyu kendi aralarında müzakere eden Amerikalı generallerden duyduğunu bize söyledi” cevabını verdi.

7 Haziran seçimlerinden sonra yoğun bir çatışma dönemine girdik, Türkiye iki cephede operasyon yürütüyor. IŞİD'e karşı henüz yoğun bir savaşa girmedi ama PKK ile çatışmalar giderek şiddetleniyor. Bilgiler doğruysa iki taraftan zayiat 1.100'e ulaştı. PKK unsurlarının özerk bölge veya aslında kanton ilan ettikleri Cizre'den çıkarılmaları için sekiz gün süren çatışma koca bir yerleşim alanını kevgire çevirdi; fotoğraflar, görüntüler dünya medyasında. Bir kızcağızın günlerce buzdolabında saklanan cesedine dünya kamuoyu bigane kalmaz, kimin ne kirli hesabı varsa bu görüntüleri maharetle kullanır. Benzer çatışmaların birkaç ilçeye ve ile yayılması durumunda ya bizzat PKK, NATO'ya çağrı yapar veya NATO, benimsediği yeni konsepte uygun olarak “kriz bölgesi” ilan ettiği Güneydoğu'ya müdahale eder.

Bu bir yol!
Başka bir yol da mümkün. O da, Türkiye'nin IŞİD hedeflerine karşı düzenlediği veya önümüzdeki günlerde sıklaştıracağı operasyonlara karşı IŞİD'in saldırıya geçmesi veya Esed güçlerinin Türkiye'ye tahrip ve zayiat verici gücü hayli yüksek birkaç füze yollaması. Şu anda Türkiye, güney sınırlarını savunabilecek durumda değil; Almanlar Patriotları çekiyor. Türkiye bir NATO ülkesi, böylesi bir saldırı karşısında NATO, 5. maddeyi işletip “bir NATO ülkesinin güvenliğini (!) savunmak üzere” harekete de geçebilir.

Bütün bunlar uğursuz senaryolar. İnşallah hiçbiri olmaz. Şu var ki, eğer rahmetli Begoviç'in duyumları doğru ise en kötü senaryoyu da hesaba katmak durumundayız.

İki tarafın yaygın ve resmi propagandasının çizdiği perspektif dışından bakabilenler süren çatışmalara mantıklı bir açıklama bulamıyorlar. Ben hâlâ zihnimde şu sorulara tatminkar cevaplar bulmuş değilim:

1) Çözüm süreci devam ederken, PKK her yeri silahla donattı, mahkemeler kurdu, vergi topladı, yolları kesip kimlik sordu, gençleri askere alıyorum diye Kandil'e çıkardı, 178 eylem gerçekleştirdi, 6-7 Ekim olaylarında 54 kişi hayatını kaybetti, şehirler kundaklandı. Neden devlet “Ey PKK! Sen n'apıyorsun!” deyip bunların hiçbirine mani olmadı? Ne oldu da, “PKK bizi aldattı, süreci istismar etti” diye devlet 7 Haziran seçimlerinden sonra operasyonlara başladı, üstelik sanki bütün tek suçlusu PKK değil de, HDP imiş gibi propaganda makinesini bu parti için harekete geçirdi?

2) PKK, sahiden Kürtlerin derdi için savaşıyorsa a) Neden 80 milletvekili çıkarmış HDP'yi zor duruma sokacak çatışmalara giriyor? Trafik polislerini dahi alçakça şehit etmek demokratik Kürt siyasetine ve HDP'ye verilebilecek en büyük zarar değil mi? PKK, yürüttüğü ve çok ağır kayıplar verdiği terör eylemlerinin Kürt halkından dahi tasvip görmediğini, Türk-Kürt çatışması çıkarma potansiyeline sahip bu eylemlerin görünür rasyonalitesi ve meşruiyeti olmadığını bilmiyor mu?

Türkiye en zayıf dönemini yaşıyor. Ben ilk günden Hükümet-Hizmet kavgasının “dış etkiler”den kopuk olmadığını düşünüyorum. Bir de bunun üstüne PKK faktörü eklendi. Hâlâ aklımızı başımıza almıyoruz.

11 Eylül 2015 Cuma

Aliağa şehidini toprağa verdi


Aliağa şehidini toprağa verdi

P

HATAY’ın Reyhanlı İlçesi’nde sınırın Suriye tarafından açılan ateşle şehit olan piyade er Gökhan Çakır’ın cenazesi, memleketi İzmir’in Aliağa İlçesi’nde düzenlenen cenaze törenin ardından gözyaşlarıyla toprağa verildi.

Şehit askerin cenazesi, son kez baba evinin önünden geçirildikten sonra Aliağa Merkez Cami’ne götürüldü. Burada acılı aileyi, Vali Mustafa Toprak, Ege Ordu Komutanı Orgeneral Abdullah Recep, Ak Parti Milletvekili Cemil Şeboy, CHP milletvekilleri Tacettin Bayır, Mustafa Balbay, Musa Çam, Kamil Okyay Sındır, Ali Yiğit, MHP milletvekilleri Aslan Savaşan ile Murat Koç ile binlerce kişi yalnız bırakmadı.






Şehit askerin amcası Kudbettin Çakır, MHP milletvekillerinin kendilerine başsağlığı dilediği sırada, "Cuma namazını birlikte kılacağız. Bizim değil hepimizin başı sağolsun. Biz garibanız ne yapalım? Bize sahip çıkın" dedi.

Ege Ordu Komutanı Orgeneral Abdullah Recep ise başsağlığı dilediği baba Faruk Çakır’a, "Bu vatan bizim. Hep birlikte mücadele edeceğiz. Bugüne kadar bizim oğlumuzdu. Bundan sonra da oğlumuz olacak" dedi.

SİLAH ARKADAŞLARI OMUZLARDA TAŞIDI
Şehit asker Gökhan Çakır’ın, Kürtçe ağıtlar yakan annesi ve diğer yakınları, onun tabutuna kapanıp gözyaşı döktü. Acılı anne, güçlükle tabutun başından ayrılabildi. Öğle vakti kılınan cenaze namazının ardından şehit askerin tabutunu silah arkadaşları omuzladı. Bir süre omuzlarda taşınan şehidin cenazesi, daha sonra top arabasına konuldu. Bu sırada kalabalık arasındaki bir kişi, Ege Ordu Komutanı Orgeneral Abdullah Recep’e, "Kaç şehit daha gelecek paşam? Nereye kadar bu sabır paşam, nereye kadar? Bu evlatlarımız ne zamana kadar ölecek? Buna kim dur diyecek?" dedi. Bu kişi, görevlilerce uzaklaştırıldı.
Tören yürüyüşü sonrasında ise şehit Gökhan Çakır’ın cenazesi, Aliağa Mezarlığı’na götürülüp, buradaki şehitlikte toprağa verildi.

Şehit astsubay altı gündür defnedilemedi

Şehit astsubay altı gündür defnedilemedi
Hakkari'nin Yüksekova ilçesi Dağlıca kesiminde, geçen pazar günü meydana gelen terör saldırısında şehit olan Balıkesirli 22 yaşındaki Bakım Astsubay Çavuş Deniz Göçkün, DNA tahlilinin devam etmesi sebebiyle altı gündür defnedilemiyor. Acılı aile, Ankara'dan bir an önce haber bekliyor. 





Şehit Göçkün'ün teşhis için Ankara Gülhane Askeri Tıp Akademisi (GATA)'ne gönderilen naaşının işlemleri devam ediyor. DNA tahlili için babası Ferhat Göçkün'den geçen çarşamba günü kan örneği alınmıştı. Şehidin 16 yaşındaki kardeşi Ulaş Göçkün, sosyal paylaşım sitesi hesabında yazdığı mesajda, henüz kendilerine ulaşan bir bilgi olmadığını ve beklemeye devam ettiklerini açıkladı.

Bu arada yapılan açıklamaya göre şehit Bakım Astsubay Çavuş Deniz Göçkün'ün, Keçiören Adli Tıp Kurumu'nda bulunan cenazesi, bugün saat 18.00 itibariyle GATA'ya teslim edilecek.

TSK'dan Kuzey Irak'a hava operasyonu: 21 savaş uçağı 64 PKK kampını hedef aldı

Operasyon gece 23.50 ile 05.30 saatleri arasında düzenledi

Hürriyet, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kuzey Irak'a hava operasyonu düzenlendiğini yazdı. Haberde, 21 savaş uçağının katıldığı hava harekatında PKK'ya ait 64 hedef vuruldu belirtildi.
Türk Hava Kuvvetlerine ait F-16 ve F-4 2020'lerden oluşan 21 adet savaş uçağı ile dün gece Irak kuzeyinde bulunan Kandil, Hakkurk, Avaşin, Metina, Basyan, Gara ve Zap kamplarındaki hedeflere gece 23.50 ile 05.30 saatleri arasında hava operasyonu düzenledi.
Kamplarda tespit edilen 64 hedefe 80 adet "modern akıllı" mühimmat atıldı. İlk belirlemelere göre en az 60 PKK'lının öldürüldüğü öne sürüldü.

Kalp krizi geçiren Komando Çavuş şehit oldu

Kalp krizi geçiren Komando Çavuş şehit oldu
Tunceli 4. Komando Tugay Komutanlığı'nda kalp krizi geçiren, Aydın'ın Çine ilçesinden Komando Çavuş Berat Uzunova kurtarılamadı.
Hastaneye kaldırılan 21 yaşındaki Uzunova, dün gece şehit oldu. Ailesi, klap krizi haberini alınca dün çocuklarının yanına gitmek üzere hareket etmişti. Babasına haberi, Çine İlçe Jandarma Komutanı Kurmay Pilot Yüzbaşı Osman Olgun vermişti.

Jandarma karakoluna roketatarlı saldırı!

Beytüşşebap'ta terör örgütü PKK'lı bir grup, Taşarası Jandarma Karakolu'na roketatar ve uzun namlulu silahlarla ateş açtı.


Şırnak’ın Beytüşşebap İlçesi’nde PKK’lılar tarafında yapılan saldırıya güvenlik güçleri anında karşılık verdi. Çıkan çatışmada ölen yada yaralanan olmadı

Beytüşşebap’a 30 kilometre mesafede bulunan Taşarası Köyü Jandarma Karakolu’na bugün saat 20.00 sıralarında PKK’lı teröristler roketatar ve uzun namlulu silanlarla saldırı düzenledi. Karakoldaki askerlerin anında karşılık vermesiyle bir süre çatışma yaşandı. Çatışmada ölen ya da yaralanan olmazken, yoğun ateş altında kalan PKK’lılar Komate Dağı’na doğru kaçtı. PKK’lıların kaçtığı bölgelere karakoldan top atışları yapıldı. Ardından bölgede hava destekli operasyon başlatıldı.

İzmir Foça’dan acı haber: 1 şehit!

İzmir Foça'da eğitim atışı sırasında isabet eden mermiyle ağır yaralanan teğmen, kaldırıldığı hastanede kurtarılamayarak şehit oldu.


Foça Jandarma Komando Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığında, eğitim atışı sırasında mermi isabet eden teğmen, şehit oldu.
Alınan bilgiye göre, Foça Jandarma Komando Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığındaki eğitim sırasında seken merminin isabet ettiği teğmen Serdar Albayrak ağır yaralandı.
Serdar Albayrak, Foça Devlet Hastanesindeki müdahalenin ardından sevk edildiği Menemen Devlet Hastanesinde hayatını kaybetti.

ASKERİN KİMLİĞİ BELLİ OLDU
İzmir’de, eğitim atışlarında şehit olan teğmen Serdar Albayrak’ın, Malatya nüfusuna kayıtlı olduğu öğrenildi.
Alınan bilgiye göre, Foça Jandarma Komando Okulu ve Eğitim Merkez Komutanlığındaki eğitim sırasında, sızma parkurunda seken merminin isabet etmesi sonucu yaşamını yitiren Serdar Albayrak’ın (23), Malatya nüfusuna kayıtlı olduğu öğrenildi.
Albayrak, Foça Devlet Hastanesindeki müdahalenin ardından sevk edildiği Menemen Devlet Hastanesinde hayatını kaybetmişti.

'Suriye'ye gönderdiğimiz 300 kiloluk o silahlar PKK'nın eline geçti'

'Suriye'ye gönderdiğimiz 300 kiloluk  o silahlar PKK'nın eline geçti'
 
Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Dairesi Eski Başkanı Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, katıldığı bir programda, terör örgütü PKK'nın şu anda Türkiye'ye karşı kullandığı, "doçka" diye adlandırılan, 300-400 kilogramlık ağır silahlardan yaklaşık 300'ünün Türkiye'den Suriye'deki muhaliflere gönderilenler olduğunu söyledi. 

İşte İsmail Hakkı Pekin'in O çarpıcı açıklamaları;

Pekin, "295 - 300 tane doçka Türkiye’ye nasıl girer? Ama siz istihbarat başkanınızı Öcalan’la görüşmeye gönderiyorsunuz. Ya da Avrupa’ya kimle görüşmeye gönderiyorsunuz. Sabri Ok’la görüşmeye gönderiyorsunuz. Suriye muhaliflerini IŞİD’i bilmem neyi organize etmeye gönderiyorsunuz. Bindiriyorsunuz bilmem ne kadar TIR’la oraya gönderiyorsunuz. Silah cephane gönderiyorsunuz. Gönderdiğimiz silah cephane onların eline geçse gam yemicem.

O gönderdiğimiz silah ve cephane birde PKK’nın eline geçiyor. Onları şimdi bize karşı kullanıyorlar. Yani böylesine bir gaflet var içerisinde."
Genelkurmay Başkanlığı İstihbarat Dairesi Eski Başkanı Emekli Korgeneral İsmail Hakkı Pekin, AKP Hükümetinin, çözüm sürecinde terör örgütünün faaliyetlerini takip etmesi gereken İstihbarat birimlerini etkisiz hale getirdiğni söyledi.

"Devlet yönetmek ciddi bir olay ve ciddi tedbirler almak lazım. Yoksa arkadan dersiniz ki vay beni kandırmışlar. Peki senin istihbaratın yok muydu? Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı’nı bilmem nereye özel elçi diye kullanacağına tutardın bu iş için kullanırdın.
Emniyet istihbaratı yok şu anda, silahlı kuvvetler istihbaratı vardı. Askeri istihbarat GES'i aldık MİT’e bağladık. O da bitti.  Jandarma istihbaratı vardı. 2005’teki Şemdinli olayından sonra Jandarma istihbaratını da kötüledik ettik. İnsan istihbaratı kalmadı. Dünyanın en büyük istihbaratı insan istihbaratıdır. En zor istihbarat insan istihbaratıdır."

Pekin 2011 yılına kadar terör örgütünün Suriye, Irak ve İran’daki faaliyetleri istihbaratı alınabildiğini ancak o yıldan sonra AKP Hükümetinin politikaları sebebiyle bunun bittiğini anlattı.

Suriye ile Adana mutabakatı kapsamında Ankara’da veya 6ayda bir Şam’da toplanırdık. Bize ‘ teröristler nerede, ne yaptılar ne ettiler’ dosya verirlerdi. Teröristlerin yerlerini belirttiler. İran’da PKK terör örgütünün yerlerini koordinatlarını belirten bir sürü istihbarat aldım. Aynı şeyi Irak’tan da aldık. Suriyeli muhalifleri desteklerseniz, İran’ın muhaliflerini desteklemeye kalkarsanız. Maliki’yi devre dışı bırakmaya çalışırsanız o zaman insanlar da size karşı bir şeyler yapmaya başlarlar. 2011’den sonra öyle değişti ki olay. Biz Suriye terörist ihraç etmeye başladık."

10 Eylül 2015 Perşembe

Rus nükleer denizaltısı Suriye’ye gidiyor


Rusya’nın Dmitri Donskoy TK-208 nükleer denizaltısını Suriye kıyılarına gönderdiği bildirildi.

İsrail istihbaratına yakınlığıyla bilinen Debka sitesinin askeri kaynaklara dayandırdığı haberine göre Rusya’nın Suriye kıyılarına gönderdiği Dmitri Donskoy TK-208 nükleer denizaltısı, Çanakkale Boğazı’nı geçti.
Habere göre dünyanın en büyük denizaltısı olan Dmitri Donskoy’a denizaltılarına karşı etkili olan iki savaş gemisi de eşlik ediyor ve bu savaş gemileri 20 adet kıtalararası balistik füze ve 200’den fazla nükleer başlık taşıyor.
İsrailli ve bazı Ortadoğu ülkelerinin askeri yetkililerinin söz konusu denizaltının 4 Eylül’de üssünden ayrılarak Suriye kıyılarına doğru yola çıkmasını ve şu anda da Çanakkale Boğazını geçmiş olmasını şaşkınlıkla karşıladıklarını belirten Debka, bu denizaltının Ortadoğu’ya varması için en az 10 günlük bir süreye ihtiyaç olduğunu belirtti.
Debka, bugün konuyla ilgili bir diğer haberinde de Rusya’nın Suriye’ye yardım götürmek için Kırım, İran, Irak hattını kullanmaya başlayacağını yazmıştı.

Suriye’den açılan ateşle bir asker şehit oldu

Hatay'ın Suriye sınırındaki Reyhanlı ilçesinde görev yapan bir asker, Suriye'den açılan ateş sonucu şehit oldu.


‘Şehit Yarbay İlker Çelikcan’dan ilginç notlar... / Güntay Şimşek


Türkiye yaklaşık 30 yıldır terörle mücadele ediyor, ama Dağlıca gibi sıkıntılı bölgeler için ne çözüm üretebilmiş, ne de teknoloji tarafımızın geliştirilmesi konusunda adım atabilmiş. Halbuki Türkiye gibi terörle yatıp/kalkan bir ülkenin, tekrar tekrar aynı hikâyelere muhatap olmasına ve çok sayıda şehit vermesine rağmen savunma sanayiinde ciddi eksikliklerimiz, ihmallerimiz söz konusu.

Mesela, her elim hadise sonrası silahlı/silahsız insansız hava aracı (İHA) almaya kalkıyoruz, ama bir türlü geliştirilmesi yönünde ciddi ilerleme kaydedemiyoruz. Görev ve sorumluluk verilen kurumlar da bu işin altından kalkamayarak, ülkemize zaman, para ve can kaybına sebep oluyor. Bu konulara kafa yoran çeşitli özel şirketlerin, müteşebbislerin de önü bilinçli veya bilinçsiz olarak kesiliyor. Sorumluluk sahibi olan Genelkurmay Başkanlığı, Savunma Sanayii Müsteşarlığı ve savunma sanayiinde teknoloji geliştirilmesini üstlenen Türk Silahlı Kuvvetlerini Güçlendirme Vakfı şirketleri, TÜBİTAK gibi tüm ilgili kurumlar da bir şey yapabilmiş değil.

Türkiye ile benzerlikler taşıyan İsrail’e, İran’a hiç mi bakan yetkililerimiz yok? İsrail dünyanın en önemli savunma sistemlerini üretiyor. Pakistan silahlı İHA geliştirdi. İran, her ay yeni bir savunma sistemi deniyor. Hatta İran-Irak savaşı esnasında, zamanın şartlarına göre geliştirilen ilk silahlı İHA’yı İran’ın kullandığı biliniyor. Hasılı içinde bulunulan şartlar ilgili ülkelerin savunma sanayiinde belli mesafe kat etmesine de sebep oluyor. Fakat mevzu Türkiye olunca böyle bir şeyden bahsedemiyoruz. Ne demek istediğimi bir şehit subayın kaleminden okuyunca daha iyi anlamış olacaksınız.

Hakkâri Dağlıca’daki hain saldırıda şehit düşen Tabur Komutanı Yarbay İlker Çelikcan, böylesine zorlu coğrafyada Türk askerinin mücadele edebilmesi için neler gerektiğini onca sıkıntılı görevi arasında sorumluluk addedip 10 madde şeklinde sıralamış.

Dağlıca’da şehit düşen Yarbay İlker Çelikcan’ın Erzurum’un Olur İlçesi’ne bağlı Köprübaşı Köyü nüfusuna kayıtlı olduğunu medyadan okumuşsunuzdur. Aynı ilçeden olmamız hasebiyle daha fazla Dağlıca hadisesine ve onun şehadetine sebep olan gelişmelere eğilmek durumunda kalınca, farklı bir tabloyla karşılaştım. Yarbayımıza Allah’tan rahmet, silah arkadaşlarına sabır dileyerek, onun duyarlılığını ortaya koyan notlarını paylaşmak istiyorum. Dağlıca gibi sıkıntılı arazide Türk askerinin mücadelesini başarılı kılacak projeler şöyle sıralamış.

1) Quadrocopter, daha iyi Phantom-3 (İHA)
 a-Uçuş süresi daha uzun,
 b-Daha güçlü (Faydalı yük kaldırma kapasitesi daha fazla)

c-Otonom
 
d-Gece görüş kabiliyeti,
 
e-Daha uzak mesafe (10-15 km yeterli)
f-Kamera özellikleri (optik büyütme, stabilizasyon, yüksek çözünürlük gibi...)
2) Uzak mesafelerden görüntü aktarabilen kamera sistemleri (taş, kaya şeklinde kritik noktalar için)
3) Güneş enerjili, roket algılayıcı sensörüyle çalışan projektör.
4) Araç içi kamera sistemleri.Yolun ve aracın kontrolü için...
5) Karakollara takılacak YGK sistemleri,
6) Güneş enerjisiyle çalışan şarj aletleri,
7) Sabit karakollar için infrared aydınlatma, infrared projektör ve infrared lazer işaretleme,
8) Balonlar için helyum gazı,
9) Mayın EYP (el yapımı patlayıcı) ve kablo tespit sistemleri,
10) Kaynaktan su getirilmesi, su isale hattı...

Yarbay Çelikcan’ın not aldığı mayın EYP ve kablo tespit sistemleri şehadetine vesile olan hadise esnasında var mıydı, olsaydı bu elim hadiseler olur muydu? Bilemiyorum. Ama onun notlarından anladığım yukarıda sayılan önemli eksikliklerimiz. Bırakın teknoloji geliştirmeyi, galiba ihtiyaç duyulan malzemelerin tedarikinde de sıkıntılar yaşanmış. Bu bölgede bir hafta geçiren yakın tanıdığım, hem askerin yaşadığı sorunlar yumağından, ilgisizlikten hem de eksik donanımla vatana hizmet ettiklerinden uzun uzun bahsedince şaşkına döndüm.

Yukarıdaki eksikleri tespit etmek için bir kurmay yarbaya gelinceye kadara Türk Silahlı Kuvvetleri’nde (TSK) görevli binlerce insan var. Peki buna rağmen neden ihmal ediliyor? Niçin halen daha teknoloji geliştirmede başarılı olmayan şirketler ve yöntemlerle ülke savunmasına katkıda bulunulmaya çalışılıyor. Niçin savunma sanayimiz, TSK’daki deneyimli personelin tespitleri doğrultusunda görev yapmıyor? Neden halen daha istenilen seviyede başarılı olmamamalarına rağmen Savunma Sanayii Müsteşarlığı’ndan yarı resmi şirketlere iş veriliyor da başarılı özel şirketlere fırsat verilmiyor?

Evet niçin?...

17 PKK’lı öldürüldü

Hakkari Şemdinli’de Tekeli köyü yakınlarında 7 PKK'lının parçalanmış cesetleri köylüler tarafından bulundu. Teröristlerin hava operasyonunda öldüğü belirtildi.

- Erzurum Şenkaya kırsalında 4 gündür süren operasyonlar sonucunda çembere alınan teröristlerden 8’i etkisiz hale getirildi.
- Şırnak Cizre’de 2 terörist, ölü olarak ele geçirildi. Nur Mahallesi’nde PKK’nın polis aracı ile otomobile yönelik saldırıda 2 vatandaş öldü.
- Yüksekova’da canlı kalkan eylemine katıldıkları için gözaltına alınan 32 kişiden 26’sı serbest bırakıldı. Gözaltına alınan Hollandalı Gazeteci Frederike Geerdink ise işlemleri tamamlandıktan sora sınır dışı edilecek. Şemdinli’de PKK tarafından köprüleri havaya uçurulan vatandaşlar, ulaşımlarını sağlamak için dereye ağaçtan köprü yaptı.
- Bitlis-Tatvan karayolunda askerler arama-tarama faaliyeti yaparken, karayolunun 15’inci kilometresinde yola döşenen el yapımı patlayıcı PKK’lı teröristlerce patlatıldı. Çıkan çatışmada teröristler kaçtı. 
- Şanlıurfa’da durdurulan bir TIR’da yapılan aramada soğan çuvalları arasına gizlenmiş 5.5 ton plastik patlayıcı bulundu. İki kişi gözaltına alındı.
- Diyarbakır’ın Silvan, Kulp, Dicle ve Lice ilçelerinde bazı bölgeler geçici askeri güvenlik bölgesi ilan edildi. Yasak 1 Mart 2016 tarihine kadar devam edecek.
- Tunceli’de teröristlerce kaçırılan Ak Parti Mazgirt İlçe Başkanı Süleyman Canpolat, serbest bırakıldı.

9 Eylül 2015 Çarşamba

İstanbul, Halkalı’daki kalleş saldırıda karar çıktı

İstanbul, Halkalı'da 2010 yılında askerleri taşıyan servis otobüsüne yapılan hain saldırıda karar açıklandı.

Halkalı’da askerleri taşıyan servis otobüsüne yapılan bombalı saldırıyla ilgili yargılanan Mehmet Kazım Sevim ve Seyithan Özer hakkında 7′şer kez ağırlaştırılmış müebbet ve 235′er yıl hapis cezası verildi. 22 Haziran 2010′daki kalleş saldırıda bir lise öğrencisi ile 5 asker şehit olmuştu.

Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmaya, “5 yıl uzun tutukluluk süresi” nedeniyle geçen duruşmada tahliye edilen Mehmet Kazım Sevim, Seyithan Özer ve diğer 13 sanığın avukatları katıldı.

Mahkeme heyeti, sanıklar Sevim ve Özer’in silahlı Terör örgütü PKK üyesi olduklarını ve “devletin egemenliği altında bulunan topraklardan bir kısmını devlet iradesinden ayırma ve devletin birliğini bozma” amacına yönelik 22 Haziran 2010′da Küçükçekmece Halkalı Lojmanı’nda oturan kamu görevlilerini taşıyan servis aracına bombalı saldırı eylemini planlama aşamasına katıldıklarını belirtti.

Heyet, Sevim ve Özer’i, maktullerin ölümüne ve çok sayıda kişinin yaralanmasına yol açtıklarını sabit görerek, “devletin birliğini ve ülke bütünlüğünü bozmak” suçundan ayrı ayrı ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı.

Sevim ve Özer’in, kamu görevlileri Çağlar Bölük, Duran Bayram, Uğur Ekiz, Bekir Çelik ve Mehmet Boşnak ile Buse Sarıyağ’ı “kasten öldürme” suçunu işlediklerini ifade eden mahkeme, sanıklara ayrı ayrı 6 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verdi.

Mahkeme heyeti ayrıca iki sanığı, “tehlikeli maddelerin izinsiz olarak bulundurulması veya el değiştirmesi” suçundan 10 yıl hapis cezasına çarptırdı.

Sanıklar, kamu görevlileri Erdemir Özcan, Umut Kolukırık, Serap Yücel, Muhammet Nurettin Temiz, Serkan Atız, İlker Erkan Oğraş, Mustafa Ferhat Sevimli, Bayram Günday, Hakan Çiçek, Yakup Gökçek, Mehmet Kutal, Kamil Mazman, Lokman Kaya ve Ünal Sarıyağ’ı “kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan 14′er kez 15 yıl hapisle de cezalandırıldı.

Sevim ve Özer’i, kamu görevlisi Ergün Altıntaş’ı “kasten öldürmeye teşebbüs” suçundan 14 yıl hapis cezasına çarptıran mahkeme, iki sanığa, mağdur Özgür Balta’nın “olası kasıtla yaralanmasına yol açtıkları” gerekçesiyle 15 ay hapis cezası verdi.

Mahkeme ayrıca, sanık Okan Ağar hakkında “silahlı terör örgütüne üye olmak” suçundan 6 yıl 3 ay hapis cezası verirken, İsmet Delen ve Lütfi Balbal’ın “terör örgütüne yardım etmek” suçundan 3 yıl 1 ay 15 gün hapisle cezalandırılmalarına hükmetti.

Sanıklar hakkında 19 Haziran 2015′te verilen yurtdışı çıkış yasağı ve adli kontrol kararlarının devamına karar veren mahkeme, sanık Ahmet Hakverir, Beşir Arcagök, Salih Baykal ve Behrem Özel’in atılı suçları işledikleri sabit olmadığından beraatlerini kararlaştırdı.

Ayrıca sanıklar Ramazan Çetinçakmak, Nusret Delen, Kemal Çaylak, İslam Erden, Halit Erik ve Özcan Delen hakkında “propaganda yapmak” suçundan kovuşturmanın ertelenmesine hükmedildi.

Mahkeme, ceza alan sanıklar hakkında “eylemlerin ağır sonucu ve gerçekleşme biçimi”ni dikkate alarak iyi hal indirimi uygulanmamasına karar verdi.

Halkalı’da 2010′da, askeri personeli taşıyan servis aracına yönelik bombalı saldırı düzenlenmiş, saldırıda, üniversite sınavına hazırlanan 17 yaşındaki Buse Sarıyağ yaşamını yitirmiş, Jandarma Astsubay Duran Bayram, Mehmet Boşnak, Jandarma Kıdemli Üstçavuş Bekir Çelik, Jandarma uzman çavuşlar Uğur Ekiz ve Çağlar Bölük de şehit olmuştu.

Dağlıca’da GES’ten istihbarat gelmedi

PKK’nın Dağlıca baskını, Ankara’da istihbarat zafiyeti iddialarını yeniden gündeme getirdi. Gözler Dağlıca baskınının ardından üç yıl önce AKP Hükümeti’nin, Genelkurmay’dan alarak MİT’e devrettiği Genelkurmay Elektronik Sistemleri Komutanlığı’na (GES) çevrildi. Dağlıca saldırısından önce GES’ten hiçbir uyarı gelmemesi, istihbarat zafiyetiyle ilgili tartışmanın daha da alevlenmesine neden oldu. Dağlıca’da yaşanan istihbarat skandalı şöyle:

TELSİZLER İZLENEMEDİ
PKK’nın, Dağlıca saldırısı Ankara’da büyük bir kırılmaya yol açtı. Suruç katliamının ardından başlayan PKK eylemleri, daha çok şehir merkezlerinde meydana geldi. MİT ve Emniyet’in hazırladığı istihbarat raporlarında, PKK’nın eylem stratejisini değiştirdiği ve bundan sonraki süreçte kırsal alanda eylemde bulunmayacağı yönünde değerlendirmelere yer verildi. Bu konuda hazırlanan istihbarat raporları, TSK’nın da eylemlere hazırlıksız yakalanmasına neden oldu. Özellikle Dağlıca’da timlerin ardı ardına pusuya düşmesi ve saldırıda 200-300 PKK üyesinin görev alması, istihbarat zafiyetini daha da belirginleştirdi.

GES’TEN DESTEK GELMEDİ
Saldırının ardından gözler Genelkurmay’ın bugüne kadar kullandığı ve askerî istihbaratın merkezi olarak bilinen Genelkurmay Elektronik Sistemleri Komutanlığı’na çevrildi. AKP Hükümeti, çözüm süreci ile birlikte PKK’nın kullandığı telsizlerin dinlenmesini ve sinyallerinin izlenmesini sağlayan elektronik sistemleri, 2012 yılının başında MİT’e devretmişti. Çözüm süreci döneminde GES’in eksikliği hissedilmedi. Ancak Dağlıca saldırısı, GES’i yeniden gündeme getirdi. Dağlıca saldırısından önce GES’ten hiçbir uyarı gelmemesi, istihbarat zafiyetiyle ilgili tartışmanın daha da alevlenmesine neden oldu.

GES ATIL DURUMA GETİRİLMİŞ
Askerî kaynaklardan edinilen bilgiye göre, milyonlarca dolarlık sistemlerin yer aldığı GES, 2012 yılının başında MİT’e devredildi. Devir işlemleri ise bir yıl içinde tamamlandı. Bu süreçte, GES’te TSK mensupları görevlendirilmeye devam edildi. Ancak bir süre sonra sisteme, TSK’nın mensuplarının yerine AKP Hükümeti’ne yakın isimler alınmaya başlandı. Yani tecrübeli uzmanların yerine güvenlik birimlerinden AKP’ye yakın isimler getirildi. Bu da, sistemlerin bakım onarımından, sistemler aracılığı ile elde edilen bilgilerin analiz edilmesine kadar bir çok konuda aksaklık yaşanmasına yol açtı. Ve TSK’nın yıllardır kullandığı sistemler üç yıllık dönemin sonunda atıl hale geldi. Eletronik aletlerin bir kısmı bozuldu. Geri kalandan elde edilen bilgilerde sağlıklı analiz edilemediği için atıl hâle geldi.

Dağlıca’daki cenazeleri alan eski vekil Canan’dan inanılmaz iddia…’O yarbay kolunu sarmıştı.Yardıma…

Hakkari Yüksekova’daki Dağlıca bölgesinde askeri aracın geçişi sırasında düzenlenen saldırıda ölen askerlerin cenazesini almak üzere çatışma alanına giden eski Hakkari Milletvekili Esat Canan İleri Haber’e konuştu. Davutoğlu’nun ‘cenazeleri askeri yetkililer aldı’ ifadesini yalanlayan Canan, “Kendi ellerimle ben tek tek hepsini kaldırdım, asker sonradan geldi” diyerek Davutoğlu’na tepki gösterdi.
Asker cenazelerine TSK’nın sahip çıkmadığını savunan Canan, ‘insanlık adına’ cenazeleri almak için halkla birlikte insiyatif alarak çatışma bölgesine gittiklerini söyledi. “Vali beyi aradım, kaymakamı aradım. ‘Biz bu cenazeleri almak istiyoruz’ dedik ve gittik” diyen Canan şöyle devam etti: “Gittik çatışma alanına. İki zırhlı aracın arasında 500 metre mesafe var. İki mayın patlaması sonucunda her araçta 8’er kişi şehit olmuş asker cenazesi bulduk. Biz de hazırladığımız torbalarla asker cenazelerini aldık.”

“DAVUTOĞLU ANKARA’DAN AÇIKLAMA YAPIYOR”
Davutoğlu’nun asker cenazelerinin askeri yetkililerin aldığı yönündeki sözünü yalanlayan Canan şu sözlerle tepki gösterdi: “Biz cenazeleri aldıktan sonra askerler geldi. Davutoğlu’nun o söylemi doğru değil. Asla doğru değil. Yaşadığım olayı ben bilirim. Davutoğlu Ankara’dan açıklama yapıyor ama gerçek öyle değil. Bizzat biz oraya gidinceye kadar o cenazelerin yanına gelmemiş. Sahip çıkılmamış. Cenazeler güneşin altında oraya savrulmuş vaziyette bekliyordu, ben gözlerimle gördüm. Biz ellerimizle topladık. Neye inanacağım ben; Davutoğlu neye göre açıklama yapıyor. El insaf, el insaf!”

“GÖRÜNTÜLER KİMİN YALAN SÖYLEDİĞİNİ GÖSTERECEK”
“Başbakan’ın çıkıp teşekkür etmesi bugün oraya gidip cenazeleri alan halka” diyen Canan sözlerini şöyle sürdürdü: “Halk cenazeleri omuzladı. O görüntülerin paylaşılmaması konusunda da uyardık oradakileri “Bu acı tabloyu paylaşmayın”, hassasiyet var Türkiye’de. Bu görüntüler bizde var zaten. O sivil insanlar o cenazeleri yerden alırken, sararken görüntüler var. Başbakan ne diyecek yarın bu görüntüler yayınlandığında. Kim yalan söylüyor, ben mi yalan söylüyorum, başbakan mı yalan söylüyor, ortaya çıkacak. Görüntüler var.”
Ama çok üzücü gerçekten. Ben beklerdim ki Başbakan çıksın, Yüksekova halkına teşekkür etsin. Biz insanlık adına bunu yaptık. 24 saat geçmiş, cenazeler hala yerde duruyordu.”

ÇARPICI İDDİA: YARDIMA GİDİLSEYDİ BAZI ASKERLER KURTULABİLİRDİ
Esat’ın, cenazelerle ilgili olarak şu iddiayı dile getirdi: “Cenazelere sahip çıkılmadığı için 2 kişinin hayatını kaybettiği ihtimalini gördüm. Özellikle yerde yatan birinin uzun süre yaşadığı izlenimi bende oluştu. Eli sarılıydı, kolunda kendisi uğraşmış, kanamayı durdurmak için bir bezle kolunu sarmış. Parkesi üzerinde yoktu, sadece şort vardı. O insanın ben uzun süre yaşadığına inanıyorum. Belki 10 saat 12 saat, o yaralı haliyle yaşamaya devam etmiştir ama gidilmediği için hayatını kaybetti. Ben öyle tahmin ediyorum çünkü vücutta da bir bozulma yoktu. Bende uyandırdığı görüntü oydu.”

“TAHMİNİME GÖRE O KİŞİ YARBAYDI”
“Tahminime göre yaralanan bu kişi Yarbay denen kişi. Televizyondaki o görüntüyle bugün bizi gördüğümüz görüntü aynıydı. Benim tahminim oraya yardıma gidilseydi, kurtulabilirdi…”

“BÜTÜN SİYASİ PARTİLERİN BU ORTAMI DURDURMASI LAZIM”
Canan, yaşananları çok üzücü ve ‘insanın tüylerini ürperten bir olay’ ifadeleriyle değerlendirerek, sözlerini şöyle sonlandırdı: “Bu çatışma ortamı ne yapıp yapıp artık mutlaka durdurulmalıdır. Bütün siyasi partilerin bu silahlı mücadeleyi, bu savaşı sonlanması için siyaseten ne yapılması gerekiyorsa yapılmalıdır. Bu koşullar altında Türkiye’de seçimlerin yapılması çok zordur. Çatışmalar zaman zaman devam ediyor. Yasak bölge ilan edilen o alanda yaşam alanları var. Geliş-gidiş yok, iletişim yok, ulaşım yok, elektrik yok. Vatandaş çok büyük sıkıntı içinde…”

O yarbayın inanılmaz öyküsü..Nenesinin gözlerine kan oturdu!

O yarbayın inanılmaz öyküsü..Nenesinin gözlerine kan oturdu!

PKK’nın korkunç saldırısı sonucu  henüz 39 yaşında yaşımını yitiren  Tabur Komutanı Kurmay Yarbay İlker Çelikcan, 1999’da Kara Harp Okulu’ndan mezun olduktan sonra ‘Bordo Bereli’ olarak bilinen Özel Kuvvetler’de görev yapmaya başladı. Subay olarak tim komutanlığı yapan Erzurum doğumlu Çelikcan, Özel Kuvvetler’in birçok operasyonuna katılarak başarı gösterdi. Kurmaylık sınavını kazanarak Harp Akademisi’ne giren Çelikcan, bu yıl mezun oldu ve ağustos başında yapılan Yüksek Askeri Şûra’da (YAŞ) yarbaylığa yükseldi. Özel Kuvvetler’den geldiği için Çelikcan, Güneydoğu’daki en riskli bölgelerden birisi olan Dağlıca’ya tabur komutanı olarak gitti.

NENENİN GÖZYAŞLARI
Bursa’da Çelikcan’ın ailesinin oturduğu mahalle bayraklarla donatıldı, Erzurum’un Olur ilçesindeki yakınları da evine akın etti. Eşi doktor olan 2 çocuk babası  Yarbay’ın babaannesi 95 yaşındaki Dilber Çelikcan  acı haberin ardından şoke oldu. Konuşmakta güçlük çeken yaşlı kadın, gözyaşlarına boğuldu, gözlerine kan oturdu.  Çelikcan’ın yengesi Pero Çelikcan ise geçen yıl ailesiyle birlikte köyüne geldiğini belirterek, “Hiç kimseyi incitmezdi, duygusal birisiydi” diyerek hıçkırıklara boğuldu. Yengesi Neriman Çelikcan ise “Olan ana kuzularına oluyor” dedi.

Kaçırmadılar: 2 günde 100 PKK'lı öldürüldü

Dağlıca saldırısından sonra Kuzey Irak’a kaçan teröristler, önceki akşam sınır ötesi operasyon yapan bordo bereliler tarafından izlendi. Yaklaşık 160 Bordo Bereli, teröristlerin koordinatlarını belirledi. Ardından belirlenen hedeflere, 53 uçağın katıldığı hava operasyonu başlatıldı. Uçakların Kuzey Irak’ta çok sayıda PKK kampını da bombaladığı, ilk günkü operasyonla birlikte yaklaşık 100 PKK’lının etkisiz hale getirildiği belirtildi.

Hakkari'nin Dağlıca bölgesinde sisli havada pusu kurarak 16 askeri şehit eden PKK’lı teröristleri etkisiz hale getirmek ve yerlerini tespit etmek için ‘bordo bereli’ olarak bilinen ve Özel Kuvvetler’in önceki akşam karadan Sınır ötesi operasyonla Kuzey Irak’a girdiği ve birkaç saat kaldığı öğrenildi. Doğrudan Genelkurmay Başkanlığı’na bağlı Özel Kuvvetler’in uzatılan Irak ve Suriye tezkeresine dayanarak Kuzey Irak’a girdiği bildirildi.
 
Askeri kaynaklardan edinilen bilgiye göre, bölgeye havadan indirilmiş olan yaklaşık 160 bordo bereli, hain saldırıyı gerçekleştirenler arasında yer aldıkları belirlenen ve 20 kişiden oluşan 2 terörist grubu takibe başladı. Grubun Kuzey Irak’a kaçması üzerine bordo bereliler de sınır ötesine geçerek teröristlerin peşine düştü. Özel Kuvvetler, olumsuz hava koşullarına rağmen birkaç saat Kuzey Irak içlerinde kaldı; terörist grupların bulunduğu yerlerin koordinatlarını belirleyip, hava taarruzları için gerekli işaretlemeleri yaptı.

Özel Kuvvetler’in Kuzey Irak’tan ayrılmasından sonra Türk Hava Kuvvetleri’ne ait toplam 53 uçağın katıldığı ve altı saat süren hava operasyonu başlatıldı. Önceki gece saat 23.00’te başlayan ve dün sabaha karşı 05.00’e kadar aralıksız süren operasyona 35 ‘Savaşan Şahin’ F-16 ile ‘Terminatör’ olarak bilinen 18 F-4 2020 savaş uçağı katıldı. İşaretlemenin yapıldığı yerlerde bulunan 20 kadar terörist lazer güdümlü bombalarla etkisiz hale getirildi. Kandil, Hakurk, Avaşin, Metina, Basyan, Gare ve Zap’taki PKK kampları da güdümlü bombalarla vuruldu. Buralarda 20 hedefe 130 bomba atıldı. İlk telsiz konuşmalarından 60 kadar teröristin etkisiz hale getirildiği anlaşıldı. Askeri kaynaklar, örgütün vuruldukları yerlerde bırakıp kaçtığı teröristler de dikkate alındığında iki gün içinde yaklaşık 100 kadar PKK’lının etkisiz hale getirildiğinin tahmin edildiğini söylediler.

'Vur' emri artık vali değil askerde

Artan terör olayları nedeniyle terörle mücadelede yeni stratejiler belirlendi. Çözüm süreci sırasında operasyon için Vali'den izin alınması zorunluluğu getirilmişti. Şimdi ise o yetki askere geri verildi.

ASKER TAARRUZ POZİSYONUNA GEÇECEK
Türkiye Gazetesi'nden Buket Güven'in haberine göre, artan terör olayları sonrasında öncelikle Başbakan Ahmet Davutoğlu başkanlığında mini bir güvenlik zirvesi daha sonra da Cumhurbaşkanı RECEP TAYYİP ERDOĞAN başkanlığında Cumhurbaşkanlığı'nda geniş katılımlı bir zirvede terörle mücadelede izlenecek strateji belirlendi. Buna göre asker ve polis savunma pozisyonunda kalmayacak, taaruz pozisyonuna geçecek.
Toplantıda, son dönemde verilen şehitlerin çoğunluğunun mayın ve el yapımı bomba ile hayatını kaybettiğine dikkat çekildi. Teröristlerin ağır kayıplar verdiğini ve kayıpları unutturmak için birebir sıcak saldırı değil de mayınlı eylemleri seçtiği bilgisi değerlendirildi.
'VUR' EMRİ ARTIK VALİ DEĞİL ASKERDE
Çözüm süreci sırasında askerin operasyon yapması için Vali'den izin alması gerekiyordu. Bu uygulamaya da son verildi. Askerin sıcak operasyon ve sıcak takip yaptığı süreçte 'vur' emri bölgedeki askeri yetkililerde olacak.
HAVA OPERASYONLARI SÜRECEK
Özellikle hava operasyonlarının durmaksızın sürmesi konusunda zirveden kesin talimat çıktı. TSK "kırmızı alarm" halini bundan sonraki süreçte "non-stop" sürdürecek. Belirlenen teröristler sınır bölgesindeki fırtına obüsleri ile de her hareketlilikte vurulacak.
TERÖRİSTE NEFES ALMA İMKANI VERİLMEYECEK
Sahadaki operasyonların sayısı artırılacak ve özellikle terör eylemlerinin yoğunlaştığı Irak sınır hattında geniş kapsamlı kara harekatları gerçekleştirilecek. Teröristlerin geçiş güzergahları ile Kuzey Irak'taki PKK kampları sürekli izlenecek. Her hareketlilikte bölgede devriye görevi icra eden F-16'lar bombardıman gerçekleştirilecek. Böylece teröristlere nefes alma imkanı verilmeyecek.

8 Eylül 2015 Salı

Günah keçisi bulundu; devlet!.. / Ahmet TAKAN

Kahpeler bildik kahpeliklerini yaptılar!..
Dağlıca'dan, acı eşiğimizin en yüksek olduğu noktadan vurdular...
Kahpece kurdukları tuzağın yönteminde ise en ufak bir değişiklik yok. Yıllardır yaptıklarının aynısı...
"Onca tecrübeye rağmen hâlâ bu bildik tuzaklara nasıl düşüyoruz" demeyeceğim. Cevabı ayan beyan ortada; terörle mücadelede deneyimli, birikimli askerlerimizin polislerimizin uğradıkları kıyım hâlâ hafızalarda çok taze. Bölgeden nasıl sürüldüklerini sorun Google'a, bakın kaç yüz tane haber bulacaksınız. Terör örgütü ile mücadele ettikleri için hâlâ bu ülkede paşalar yargılanıyor paşalar!.. Kahpelerin, adını duyduklarında it sürüsü gibi kaçtığı paşalar, hesap veriyor "neden PKK ile mücadele ettin. Teröriste kurşun sıktın" diye!..

AKP iktidarının özellikle son 3 yılında ekilen "PKK baldıran zehri tohum verdi, zakkum açtı"... Bölgeyi kan gölüne çevirdi. AKP ekti, PKK biçiyor. Hem de ne biçiyor!..  Bizim aslanlarımız Dağlıca'da toprağa düşerken ülkenin geçici-seçilmemiş vekil "Başbakan"ı AKP'nin atanmış genel başkanı Ahmet Davutoğlu, Konya'da Hollanda maçında 1 Kasım seçim çalışması yapıyor. Babası yeni şehit olmuş minicik yavrunun eline oyuncak tutuşturmuşlar tribünleri selamlıyorlar. Tezahürat yaptırıyorlar. Neyin tezahüratı bu Allah aşkına?.. Maç boyunca topu, golleri değil şehit yetiminden gözlerimi ayıramadım. Yavrucuk, Başbakan kılıklı adam gollerde yerinden hoplayıp zıplarken, tribünlere şov yaparken o hiç gülmüyordu. Belki yaşı biraz büyük olsa "Başbakan" olduğunu söyleyen adamın gömleğinden çeker sorardı; "Senin görevin beni buraya maça getirmek mi yoksa benim babamla birlikte maça gelmemi sağlamak mı" diye... İnanın bana!.. Henüz üstünden bu acı travmayı atlatamayan bir çocuğu maça götürme olayı Avrupa'da gerçekleşse adamı "insanlık suçu işlemekten" direkt yargı önüne çıkarırlar. Üstelik o çocuğa en az 1 yıl psikolojik tedavi uygularlar. Amaa!.. AKP zihniyeti bu; söz konusu saltanat ise gerisi teferruattır!..

Tüm bunlar olurken, Dağlıca'da hava muhalefeti nedeniyle yardımın gidemediği Mehmetçik hain tuzaklarda bir bir şehit oluyor. R. Erdoğan ise hâlâ 7 Haziran öncesinde yaptığı gibi "400 verin huzur gelsin" propagandası ile meşguldü. Havuzun beyaz camına 400 vekil hesabıyla çıkıyordu. Dağlıca'dan şehit haberleri gelmeye başladığı saatlerde aynanın karşısına geçip makyajını tazeliyordu güya.

Bakın tam bu noktada gözlerden kaçmaması hatta gözlerimizin içine sokulması gereken bir ayrıntıyı önünüze koyacağım. R.Erdoğan ne dedi havuz ekranında?.. Yalanlama, dün söylediklerini bugün inkâr etme temel karakterleri olduğu için havuzun yazılı basınından aynen alıyorum;

1- "Genelkurmay Başkanımızın izahatları hakikaten üzücü".

2- "Çözüm sürecini bunlar adeta Güneydoğu'da, kısmen Doğu'da kendileri için silah stoklama süreci olarak değerlendirdiler ve çok ciddi silah stoklaması yaptılar. Burada bu süreç içerisinde, güvenlik güçlerimiz tabii 'herhangi bir çatışmaya, şuna buna giremeyelim' dediler."

Gördüğünüz gibi; tüm sorumluluğu askere atma, işin içinden sıyrılma niyetinde. Tüm günahların sorumlusu Devlet ve TSK. Öyle mi?..

AKP, PKK ile silahlı mücadele istemiş TSK engel olmuş. Öyle mi?..

Herhalde, biz uzaydaydık, "çözüm süreci"ni TSK uygulamaya soktu. İmralı  canisi ve Kandil ile de görüşen onlardı. Hatta Dolmabahçe mutabakatında da onların imzası vardı. Hatta ve hatta "çözüm sürecinde ne oluyor bitiyor hükümet bize bilgi vermiyor" diye avaz avaz bağıran eski Genelkurmay Başkanı Necdet Özel de yalan söylüyordu!..

Şimdi, Genelkurmay Başkanlığı'ndan; süreçte R. Erdoğan ve iktidara "aman ha çatışmaya girmeyelim" dediler mi demediler mi?.. Bir açıklama beklemek herhalde en doğal hakkımız.
Bir de, Dağlıca'daki son tuzakta  PKK'lı kahpelerin yanında kimler vardı?.. Koalisyon güçlerinin gayri nizami bazı yapılanmalarının askerleri orada mıydı?.. Net ve teyitli bilgi varsa bu sorunun da acil cevap bulması lazım.

Şimdi, asla ve asla unutulmaması için yineleyerek devam edelim;

2011'den itibaren KCK operasyonlarını, 2013'ten itibaren de PKK operasyonlarını bu ülkede bitiren bizzat R. Erdoğan ve AKP iktidarıdır... Bunu unuttururcasına yine işin yönünü başka tarafa çevirmekle meşguller. Evet, PKK, 2004'lü yıllarda kurduğu KCK ile 2007'den itibaren büyük illerde ve ilçelerinde paralel devlet yapılanmasına geçti. Sözde PKK devletini kurmak için yoğun bir hain çalışma içine girdi. O dönemde devletin duyarlı birimlerinin çabası sonucunda 2011 yılına kadar PKK/KCK'nın canına okundu. Ancak hep saltanat hesabı yapan AKP, bunu tam da bitirilecekken engelledi. KCK operasyonlarının engellenmesinde, BDP'li belediye başkanlarının eline kelepçe takılarak tutuklanma görüntülerinin basına yansıması neden oluşturdu. O dönemde kelepçe emri Ankara'dan İçişleri Bakanlığı koltuğunda oturan Beşir Atalay'ın makamından verilse de bu durum polisin üzerine bırakıldı. Ve bu olayın ardından KCK operasyonlarında yetki, savcılık ve polisin elinden alındı. MİT'in eline geçti. MİT'in de KCK'ya operasyon yapmak yerine çözüm sürecinin başlatılmasının önünü açtığını biliyoruz. Mücadele yerine müzakere başlatıldı. Ve 2011'de savcılık/Emniyetten alınan KCK olayı MİT gölgesinde büyüdü... Serpildi... Bugünlere gelindi.

Artık, KCK her yerde var, istihbaratı var, halkın içinde, silahı var, propagandası var... Var oğlu var. O nedenle askere, polise pusu kolay oluyor!.. Onları tespit edecek Emniyet birimleri de darmadağın edildi. Terörle mücadele eden mahkemeyi boyladı, askerler kodeslere tıkıldı... KCK'nın açtığı alanda PKK, hain eylemlerini bir bir gerçekleştiriyor.

Bu satırları kaleme adlığım saatlerde (dün) Ankara'da hâlâ resmi bir açıklama yoktu.
"Tüm bu acı olaylar olurken SARAY-AKP ne yapıyordu dün" derseniz. Kısacık, "ikbal çalışması" yürütüyorlardı diyeceğim.

Detaya girip, aziz şehitlerimizin ruhlarına saygısızlık etmemek için bugünlük nokta koyacağım.

Dağlıca'da Özel Kuvvetler'den sınır ötesi operasyon

Özel Kuvvetler'e ait 2 tabur karadan, Kuzey Irak'a giden PKK'lıları sıcak takip kapsamında, kısa süreli sınır ötesi operasyon gerçekleştirdi.
Bölgedeki operasyonlara 8 Jandarma Özel Harekat Timi ve Özel Kuvvetler'e ait 2 tabur katıldı.

Dağlıca ve Terörle Mücadelede Bilgiye Hakim Olamamak / Sedat Laçiner

Bilgilendirme ve genel olarak iletişim, sadece terörle mücadelenin değil, tüm politikaların başarısı için öncelikli konulardan biridir… Güvenlik konusunda ise sahada verilen silahlı mücadele kadar insanların aklına ve gönlüne ulaşmak için verilen ‘enformasyon yarışı’nın da ayrı bir önemi vardır. Hatta bazı durumlarda ‘iletişim savaşları’, güvenlik güçlerinin silahlı mücadelesinden bile daha önemli hale gelebilir.

Söz konusu olan terör ise enformasyon kısmı zayıf bir mücadelenin başarılı olma şansı yoktur. Bir yerde bir olay olduğunda kamuoyunu, en azından teröristlerden daha hızlı bir şekilde bilgilendirmeniz gerekir.

İşte, Dağlıca’da ve pek çok örnekte bu yapılamadı… Halk doyurucu bir şekilde ve zamanında bilgilendirilmedi. Alan dedikoduculara ve manipülasyonlara terk edildi…

Dağlıca’daki felaket, pazar günü akşam civarı uluslararası bir haber ajansı tarafından dünyaya duyuruldu. Yine terör örgütü de ikindi-akşam vakitlerinde haberi kendi cephesinden kamuoyunda yaymaya başladı. Çağımızda haberler internet ve mobil telefonlar sayesinde inanılmaz bir hızda yayılıyor. Öyle de oldu. Ortalıkta dolaşan haberler Dağlıca’da PKK’nın Türk askerine büyük kayıplar verdirdiği şeklindeydi.

Haber yayılınca, bir televizyon kanalında demeç veren Cumhurbaşkanı Erdoğan’a olayın aslı soruldu. Erdoğan, bu fırsattan istifade olayı kamuoyunun merakını giderecek şekilde anlatabilirdi. Ancak Erdoğan bu fırsatı kullanamadı, tam tersine kurduğu gizemli ve kısa cümlelerle toplumdaki korkuları bilmeden de olsa besledi. Oysa çatışmalarda kaç askerin öldüğü Cumhurbaşkanının ağzından telaffuz edilseydi dedikoduların önüne geçilebilirdi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan
, o yayında Dağlıca'daki terör saldırısıyla ilgili olarak şunları söyledi:

“Zırhlı araçlara mayınlı saldırı yapıldı… Genelkurmay Başkanımızın izahatları hakikaten üzücü. Temennim odur ki şu anda yapılacak açıklama ve onun ardından da tabi oradaki devam edecek olan mücadele çok daha farklı çok daha kararlı olacaktır. Hepimizin başı sağolsun. Milletimizin başı sağolsun, Allah sabırlar versin.”

Yıllardır bu konuları çalışan biri olarak Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları beni endişeye, hatta korkuya sevk etti. Bakın burada Cumhurbaşkanı, ilk olarak zırhlı araçlara mayınlı saldırıdan bahsediyor. O zaman diyorsunuz ki “en az birkaç zırhlı araca saldırı var. İkinci olarak Cumhurbaşkanı diyor ki “Genelkurmay Başkanımızın izahatları hakikaten üzücü”. Buradan anlıyoruz ki durum gerçekten çok kötü. Son olarak Cumhurbaşkanı canlı yayında diyor ki “mücadele çok daha farklı çok daha kararlı olacaktır. Hepimizin başı sağolsun”. Bu sözler insandaki kötü haber beklentisini zirveye çıkarıyor. Demek ki diyorsunuz, bundan sonra terörle mücadele çok daha farklı bir noktaya gelecekse ortada şoke edici çok büyük bir felaket var.

Cumhurbaşkanlığı yetkilileri dönüp bu konuşmaya bir daha bakarlarsa toplumu rahatlatan değil, tam aksine korkuya sevk eden, paniği arttıran ama aynı zamanda herhangi bir bilgi de vermeyen bir özellikte olduğunu göreceklerdir. Oysa ki o konuşmasında Erdoğan şehit ve kayıp sayısını verseydi, kamuoyu üzülür, ancak dün geceki kadar infiale kapılmazdı. Bazıları o saatte şehit sayısının belli olmadığını iddia ediyor ki bu, bence doğru değil. Kaldı ki belli olmasa bile yetkilileri sayıyı önce düşük tutabilir, ilerleyen saatlerde güncelleyebilirlerdi. Böylece toplumun bilgi açlığı giderilmiş olurdu.

400 VEKİL MESELESİ

İşin kötü tarafı şu ki, o programda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zihnini meşgul eden en önemli sorun belki de Dağlıca’daki çatışmalar değil, seçimler ve Başkanlık sistemiydi. Ülkenin hükümetsiz kaldığını düşünecek olursak Cumhurbaşkanının bu konuya özel bir önem vermesini anlayabiliriz. Ancak Anayasaya göre ‘tarafsız’ olması gereken bir Cumhurbaşkanının seçmenden bir parti için (AK Parti için) 400 milletvekilini istemesi kabul edilebilir bir şey değildir. Bunu bir de Dağlıca Saldırısı’nın olduğu gece telaffuz etmesi ise olacak iş değildir.

Spiker soruyor:

“Terör haberleri ve çatışma ortamına gerek Cumhurbaşkanlığı'ndan gerekse de siyasilerden gelen sert açıklamaların neden olduğu yönünde muhalefetin eleştirileri var. Hatta sizin bir metro açılışında söylediğiniz '400 vekil istiyorum' sözünüzün bu çatışmalı ortama gelmesinde etkili olduğu söyleniyor. Bu konuda ne diyeceksiniz?

Erdoğan bu soruya “Bunu anlamak mümkün değil. Bu 400 hedefini gösterme, aslında yeni Anayasa'nın inşası noktasında, inşa edebilsin, kurabilsin. Bu yeni Anayasa temelinde Yeni Türkiye adımını rahatlıkla atabilelim. Buna yönelik bir hedeftir bu” diyor. Ancak o da dönüyor dolaştırıyor ve konuyu yeniden teröre ve HDP’ye getiriyor. Ve orada anlıyoruz ki Erdoğan’ın zihninde tüm sorunlar AK Parti’nin almasını dilediği 400 milletvekili ile ilişkili…

Tıpkı Sağlık Bakanı Müezzinoğlu’nun “başkan seçseydik bu kaos olmazdı” sözleri gibi Erdoğan da diyor ki “400 milletvekilini alsaydık Türkiye bugünkü kaos ortamında olmayacaktı”…

Erdoğan ve çevresi bazı basın yayın organlarında “400 vekil” sözlerinin çarpıtıldığını iddia ediyorlar. Ancak bu sözlerin özünde yanlış olduğunu ve yanlış günde telaffuz edilmesinin de başka bir yanlış olduğunu hatırlatmak isterim.

“KARAKTERİ BOZUK” MESELESİ

Erdoğan’ın aynı programda kullandığı ve bence sorunlu olan en az bir cümlesi daha var…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ATV - A Haber canlı yayınında “400 vekil gibi çok kullanılan argüman, Saray’ın askeri, Saray’ın polisi, Saray’ın savaşı. Nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna verdiği yanıtta şunları söylüyor:

“Evet o Beştepe Külliyesi’yle güçlü Türkiye’nin temellerini atıyoruz. Çatlasalar da patlasalar da devam edecek. Bu arada şehitlerimiz olacak. O babanın söylediği gibi, “5 evladım var, 5’ini de vatan için feda etmeye hazırım. Kendim de beraber feda olmaya hazırım.” Bu babalar da var, ama böyle karakteri bozuk olanlar da var... Bu karakteri bozuk olanların yanında ben bu babalara feda-i can etmeye hazırım.”

Cumhurbaşkanlarının görevi birleştirmektir, bölmek değil. Eğer siz Dağlıca Saldırısı gecesi böyle bir dil kullanırsanız, orada dışarıdan kimsenin halkı provoke etmesine gerek kalmaz ki!

Türkiye bu tür vahim hataları yapmaması gereken bir ülkedir. Ama ne yazık ki son günlerde devlet yetkilileri şehit yakınları hakkında dava açıyor, onlar hakkında gereksiz ithamlarda bulunuyor. Bunlara hiç gerek yok...

GENELKURMAY’IN AÇIKLAMASI

Kısacası Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamaları insanların bilgi ihtiyacını karşılamadı, tam tersine korku ve endişelerini arttırdı.

Genelkurmay’dan gelen açıklama yine bir şans olabilirdi. Ancak metinde kaç askerin şehit olduğuna dair hiçbir bilgi yoktu. Oysa ki o saatlerde internet ortamında rakamlar dolaşıyordu. Genelkurmay bir rakam verebilseydi veya detaylı açıklamalarını gece boyunca sürdürebilseydi bilgi kirlenmesi bu düzeyde yaşanmazdı.

Bu arada hatırlatalım, devletten doyurucu haberler bir türlü gelmezken PKK'ya yakın kaynaklar tam hız bilgi kirlenmesine devam ediyordu... Bu kaynaklarda TSK'nın şehit sayısı 30'un üzerinde gösterildi, hatta saat saat şehit sayısında artış olduğu izlenimi verildi. Yani meydan PKK'ya kalmış oldu...

Enformasyon dünyası böyledir, siz boşluk bırakırsanız bunu düşmanlarınız doldurur. Hatta bilgi gelmeyince kendi insanlarınız dahi korku ve paniğe kapılır, terör örgütünden gelen propaganda gerçek sayılır...

Terör korku meydana getirmektir. Terör örgütlerinin eylemlerinden maksat da budur. Yani toplumu ve devleti korkutarak belli siyasi sonuçları elde etmek. Korkuyu ortaya çıkan unsurların başındaysa belirsizlik gelir. Bu nedenle, bilgi kirliliği ve belirsizlik en az Dağlıca'daki saldırı kadar, belki ondan daha fazla önemlidir. Eğer devlet, terör konusundaki haberleri yönetemezse, bir yönüyle terör daha fazla güçlenir.

OLMASI GEREKEN NEYDİ?

İdeal olan ise şudur, ister Genelkurmay Başkanlığı, ister Savunma Bakanlığı, isterse Başbakanlık’ta bir kriz merkezi kurulmak zorundadır. Bu kriz merkezinin bir basın sözcüsü olmalıdır ve bu sözcü kamuoyuna olayları aktaran ‘güvenilir yüz’ haline getirilmelidir. Bu da demek oluyor ki sözcü olacak kişi makul bir rütbede/mevki’de olmak zorundadır.

Sözcü, günlük, birkaç günlük veya ihtiyaca göre haftalık açıklamalar ve yüz yüze soru-cevaplar ile konunun detaylarını kamuoyu ile paylaşmalıdır. İhtiyaç duyulan hallerde yazılı açıklamalar da yapılmalıdır. Zaman zaman bazı açıklamaları bizzat Genelkurmay Başkanı ve Başbakan’ın yapması da şarttır. Böylece halk sorunun başında gerçek anlamda bir patronun olduğunu, konu ile ilgilenildiğini anlar…

Çatışma bölgesinden seçilmiş bazı görüntüler de basına sağlanabilir.

Bu sayede kirli haber akışının önüne olabildiğince geçilirken, terörle mücadelede iletişim üstünlüğü ele geçirilmiş olur.

Aslına bakılırsa Genelkurmay Başkanlığı bu uygulamayı İlker Başbuğ döneminde denedi. Ancak o dönemde siyaset ile Ordu ilişkisindeki sorunların da etkisiyle uygulama başarılı bir şekilde yürütülemedi. Çünkü TSK sözcüsü, teknik konularda açıklamalar yapmak yerine TSK’ya Ergenekon ve Balyoz gibi davalarda gelen suçlamalara cevap vermek zorunda kaldı...

Uygulamanın Batı’da, özellikle ABD’de çok başarılı örnekleri var. ABD Savunma Bakanlığı, Dışişleri Bakanlığı ve Beyaz Saray düzenli olarak güvenlik ve dış ilişkiler konularında kısa bilgilendirmeler yapıyor ve yüz yüze sorular alarak basın aracılığıyla kamuoyunda bilginin kaynağı haline gelmeye çalışıyor…

Devlet bu işe nasıl bir çözüm üretecek bilemiyorum. Ancak mevcut tabloda PKK terör örgütü dahi kamuoyunu bilgilendirmede (daha doğrusu akılları kirletmede) devletten daha hızlı, daha becerikli görünüyor. Bu durum ters çevrilmeden sahada büyük başarılar elde edilse de insanların kalbi ve aklı kaybedilmeye başlanır. Bilgi kirlenmesine müsaade edilirse bazı şer güçler halkı yanlış haberlerle galeyana getirebilirler ve kötü sonuçlar ortaya çıkabilir. Dağlıca Saldırısı gecesi buna iyi bir örnekti, yeterli bilgi ile beslenmeyen basın ve sosyal medya o gece sabaha kadar başı kesik tavuk gibi sağa sola saldırdı, bilgi kırıntıları aradı durdu.

Bazıları bunu sorun olarak görmeyebilirler, ancak terör uzmanlarına göre, eğer siz bilgiye hakim değilseniz güvenlik güçlerinizin başarısı sonuç almanız için yeterli olamaz.

GENELKURMAY’IN ‘DERİN’ SESSİZLİĞİ / Abdullah Kılıç

Pazar günü, Dağlıca’da son yılların en büyük acısını yaşadık!
Olayla ilgili haberler geldikçe, sosyal medyada şehit sayısı açıklandıkça, arttıkça acımız da katlandı.
Terör örgütü PKK’nın saldırısı sonucunda önce 15, sonra 19, daha sonra 27, en sonunda da 30’un üzerinde şehit verdiğimiz iddia edildi.
Yıkıldık!
Yaralı askerlere yardım gitmediği, helikopter kaldırılamadığı, 12 askerimizin esir düştüğü söylendi.
Nefesimiz daraldı… 
İnanmak istemedik!
Gözümüz kulağımız TSK’dan gelecek açıklamadaydı.
Nihayet!
Olayın üzerinden 26 saat geçtikten sonra Genelkurmay Başkanlığı net bir açıklama yaptı: 16 asker şehit, 6 asker hafif yaralı…
Abartılı haberlerden olacak bu açıklamayı duyunca acımız bir nebze de olsa azaldı!
Ne kadar hazin bir tablo değil mi?
Ne deseniz haklısınız…
Peki daha önceki terör saldırılarında anlık açıklama yapan Genelkurmay, bu kez neden bu kadar sessiz kaldı?
Manipülasyon yapılmasına niçin izin verdi?
Bunun birkaç nedeni olabilir:
Ya Genelkurmay bilerek bilgi karartması yaptı!
Veya henüz operasyonlar devam ettiği için böyle bir açıklamayı ‘erken’ buldu!
Ya da şehit sayısının fazlalığından dolayı toplumda bir infiale sebep olmamak için açıklama yapmaktan çekindi!
Veya kaç askerimiz şehit, kaç askerimiz yaralı henüz onlar da bilmiyordu!
Belki de utandı!
Ya da hükümet ayrıntılı bilgi vermemesi konusunda askere baskı yaptı!
Nedeni ne olursa olsun!
Genelkurmay sustu; o sustukça asparagas haberler gerçeğin önüne geçti; haberleri olsun!

DAVUTOĞLU’NU KANDIRDILAR MI?
Dağlıca baskını sosyal medyada konuşulmaya başlandığı sırada Başbakan Davutoğlu, Konya’da maç izliyordu.
Dağlıca baskınının ilki 15:00’te (PKK’ya göre 13:00’te), ikincisi 17:30’da oldu.
Türkiye-Hollanda maçı ise 19:00’da başladı.
Başbakan, Türkiye gol attıkça gülüyor, sevinçten adeta coşuyordu.
Ortada şehitler varken Başbakan’ın ekranlara yansıyan bu görüntüleri hiç şık olmadı!
Ya Davutoğlu’nu başbakan yerine koyup olayı haber bile vermediler!
Yani Davutoğlu’nu yok saydılar…
Ya da Başbakan Davutoğlu, şehitlerimizi önemsemedi.
İkisi de vahim ama ben yine de ilkinin olmasını dilerim…

ERDOĞAN’I EKRANLARDAN UZAK TUTUN
Halkın yüreğinin yandığı bir sırada Cumhurbaşkanı Erdoğan, atv’ye çıktı.
Herkes Erdoğan’dan yüreklere su serpmesini, bir devlet büyüğü olarak halkı teselli etmesini beklerken o kanayan yaraya tuz bastı.
Öyle şeyler söyledi ki kamuoyu bir anda Erdoğan’ın açıklamalarını tartışmaya başladı.
Erdoğan’ın sözlerini haber yapan Hürriyet gazetesi, AKP taraftarlarınca basıldı.
Bir medya organının basılması tam anlamıyla haydutluk… 
Konumuz bu değil… Neyse!
Erdoğan’ı ekranda ikinci kez böyle gergin ve öfkeli görüyorum.
İlki Gezi olaylarının en ateşli olduğu dönemde Habertürk ve Show Tv ortak yayınına Fatih Altaylı’ya konuk olmuştu.
Sanırım 3 Haziran 2013 akşamıydı.
Yayından önce danışmanlarıyla konuşmuş Erdoğan’ın toplumu kucaklayıcı mesajlar vereceği konusunda umutlanmıştık!
Cumhurbaşkanı Gül, bakanlar, partililer hemen herkes ondan geri adım atmasını bekliyordu.
Hatta Fatih Altaylı, Erdoğan’ın ağzından olumlu bir cümle almak için çok çabaladı.
Ama nafile!  
Geri adım şöyle dursun Erdoğan, Gezi’ye katılan eylemcilere ‘çapulcu’, içki içen insanlara ‘hepsi alkolik’ diyerek ortamı daha da gerdi.
Önceki akşam da yine benzer bir durumla karşılaştık...
Erdoğan’ın ‘400 vekil’ açıklamaları, ‘Karakteri bozuk’ şeklindeki sözleri hem siyasette hem de toplumda büyük bir tepkiye neden oldu.
Erdoğan’ın yakınındakilere ‘dostça’ bir tavsiyem var.
Eğer Erdoğan’ı azıcık seviyorsanız böyle durumlarda onu ekranlardan uzak tutun…

PKK silah stoklarken ülkeyi kim yönetiyordu?

PKK silah stoklarken ülkeyi kim yönetiyordu?

Seçim tarihi yaklaştıkça ülkenin tansiyonu da yükseliyor. Dün akşam saatlerinde Dağlıca'dan gelen haberle sarsılan Türkiye gece ise Hürriyet'e yönelik saldırıyla irkildi. Muhalefetin gündeminde de söz konusu gelişmeler vardı. CHP Sözcüsü Haluk Koç, konuyu düzenlediği bir basın toplantısıyla değerlendirdi. Konuşmasına birlik ve beraberlik çağrısı yaparak başlayan Koç, “Bu ülkede terörden medet umanlar var. Yıkımdan, göz yaşından, kaostan her türlü rantı sağlamaya çalışan da var. Bu ülkede şehit sayısı arttıkça siyaset borsasında kendi hisselerinin yükseldiğini düşünenler var. Onlara da seslenmek istiyoruz; sizler de asla amacınıza ulaşamayacaksınız. Sizlerin kafasında bir oyun varsa bu büyük milletin de büyük bir irfanı var. Bu millet elbet konuşacak.” diye konuştu. Bütün bu yaşanan olayların sorumlusunun kim olduğunu herkesin bildiğini anlattı. Koç, “Türkiye'nin bazı kentleri silah deposuna dönüştürülürken, Türkiye'nin yollarına mayınlar döşenirken bu ülkeyi Allah aşkına kim yönetiyordu?” ifadelerini kullandı.

HÜRRİYET'E BASKIN VAHİM BİR OLAY

Haluk Koç, Hürriyet Gazetesi'ne yapılan saldırıyı da sert bir dille eleştirdi. Koç, “Herkesin bu dönemde siyaseten sağ duyulu davranamaya davet ediyoruz. Sayın Davutoğlu da bu sorumluluğunu yerine getirmek zorundadır. Örneğin dün gece, bir gazetenin, bir iktidar milletvekilinin çığırtkanlığı ile organize bir şekilde basılması vahim bir olaydır. Görüntüler, söylemler ortada sosyal medyada dillendirilen çağrılar, davetler ortada bu bir linç kampanyası.” diye konuştu.

400 VEKİL VERilMEZSE NE OLACAK?

MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural'ın Dağlıca saldırısı sonrası iktidara tepkisi çok sert oldu. Meclis'te düzenlediği basın toplantısında Saray'a ve AKP'ye yüklenen Vural, “Bu kadar şehidimiz var, 400 vekilden bahsediliyor! Bizi tehdit ediyor; ‘ya oy ya ölüm.' Başkanlık sevdası için gerekli 400 vekili vermediği için bugünkü terör saldırılarının sorumlusu olarak milleti suçlayan bir cumhurbaşkanı. Başkanlık sevdan için daha ne kadar şehit vereceğiz! Millet 400 vekil vermesse ne olacak; şehitler devam mı edecek?” ifadelerini kullandı.

SİLAH STOKLANIRKEN, SEN NE YAPTIN?

Cumhurbaşkanı'nın ‘çözüm sürecinde PKK'nın silah stokladığına' dair itirafını hatırlatan Vural, şunları söyledi: “PKK silah stoklama sürecine girdiğinde ne yapıyordunuz? Uyuyordunuz, güvenlik güçlerinin elini kolunu bağlayıp terör örgütüyle müzakere ediyordunuz. Çözüm sürecinin mimarı sen değil misin Erdoğan! Bu bombalar ne zaman yerleştirildi? Bu PKK nasıl alan hakimiyeti oluşturdu? Dağlıca'daki o şehitlerin kanında PKK'yı güçlendirenlerin, PKK uyuyan bombaları yerleştirirken, ‘biliyoruz ama çözüm süreci adına müdahale etmiyoruz' diyerek milleti aldatanların vebali vardır. AKP uyuttu, PKK vurdu. AKP ekti, PKK biçti, AKP cesaret verdi, PKK tetik çekti. AKP çözüm dedi, PKK palazlandı, güçlendi. Rüşvet ve yolsuzluktan hesap verilsin dedik. Bir Bilal uğruna, hilaller batıyor.”

Medyaya yönelik linç girişimi var

CHP Medya Komisyonu Üyesi İstanbul Milletvekili Eren Erdem, AKP'liler tarafından Hürriyet'e yapılan saldırıya tepki gösterdi. Gazeteyi ziyaret ettikten sonra açıklama yapan Erdem, ‘iktidarın düşmeye yakın ülkeye tam bir devlet faşizmi yaşattığını' belirtti. Erdem, “400 gram vicdanı olmayanlar, 400 milletvekili uğruna ülkeyi kaosa sürüklemiştir. Bir yandan AKP'nin paralı trolleri Twitter'dan medyayı, medya çalışanlarını tehdit ederken; bir yandan AKP'nin para-militer provokatörleri de gazeteleri basmakta, kapılarını ve camlarını kırmaktadır. Olay sonrasında ise ne yazık ki 1 kişi bile gözaltına alınmamıştır. Saray iktidarı tüm baskı aygıtıyla her muhalif sesi bastırmaya çalışmaktadır. Medyaya yönelik bu linç girişimini lanetliyor, tüm demokrasi güçlerini bağımsız demokrasinin teminatı olan medyaya sahip çıkmaya çağırıyorum.” ifadelerini kullandı.

Hakkınızı helal edin...


Hakkınızı helal edin...

Türkiye Dağlıca'da yitirdiği 16 kahraman evladına ağlarken, şehitlerin ailelerine de kara haber gitmeye başladı. Ateşin düştüğü ocaklarda acı, öfke ve gözyaşı vardı... Şehit olduğu kesinleşen ilk isim Kurmay Yarbay İlker Çelikcan oldu. Geleceği parlak, pırıl pırıl bir subayımız olan Yarbay Çelikcan, zor durumdaki askerlerine yardım için gittiği çatışma bölgesinde, kahramanca şehit düştü. Çelikcan, PKK'nın son dönemde şehit ettiği en üst rütbeli subay olarak kayıtlara geçti.

Hakkari'nin Yüksekova ilçesinin Dağlıca kesiminde dün PKK'lı teröristlerce düzenlenen saldırıda şehit olan 16 askerin cenazeleri helikopterle Van'a getirildi. Cenazeler Van Asker Hastanesi'ne kaldırıldı.
Dağlıca-Yüksekova yolunun ulaşıma açılması için yürütülen operasyonda, daha önceden bölücü Terör örgütü mensubu bir grup terörist tarafından yol kenarına yerleştirilen el yapımı patlayıcıların inflak ettirilmesi sonucu şehit olan 16 askerin cenazeleri helikopterle Van'a getirildi. Şehit cenazelerini taşıyan 6 helikopter, Van Filo Komutanlığı'na indi. Helikopterden alınan şehitlerin cenazeleri 10 ambulansla İskele Caddesi üzerinde bulunan Van Asker Hastanesi'ne kaldırıldı. Şehitlerin yarın Van Filo Komutanlığı'nda tören düzenlenmesi bekleniyor.
 
İLKER ÇELİKCAN - ERZURUM
GELECEĞİ AÇIK, PIRIL PIRIL BİR SUBAYIMIZDI
TERÖR örgütü PKK’nın hain saldırısı sonucu şehit düştüğü kesinleşen Tabur Komutanı Kurmay Yarbay İlker Çelikcan, 1999’da Kara Harp Okulu’ndan mezun olduktan sonra ‘Bordo Bereli’ olarak bilinen Özel Kuvvetler’de görev yapmaya başladı. Subay olarak tim komutanlığı yapan Erzurum doğumlu Çelikcan, Özel Kuvvetler’in birçok operasyonuna katılarak başarı gösterdi. Kurmaylık sınavını kazanarak Harp Akademisi’ne giren Çelikcan, bu yıl mezun oldu ve ağustos başında yapılan Yüksek Askeri Şûra’da (YAŞ) yarbaylığa yükseldi. Özel Kuvvetler’den geldiği için Çelikcan, Güneydoğu’daki en riskli bölgelerden birisi olan Dağlıca’ya tabur komutanı olarak gitti.
KARA HABER ÇABUK GELDİ
Hakkari'nin Dağlıca bölgesinde terör örgütü PKK mensuplarının düzenlediği hain saldırıda şehit olan Yarbay İlker Çelikcan'ın ailesine acı haber verildi.


Bursa Valisi Münir Karaloğlu ile Garnizon ve Jandarma Bölge Komutanı Seyfullah Saldık, akşam saatlerinde Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan açıklamanın ardından acı haberi vermek için Yarbay Çelikcan'ın, merkez Nilüfer ilçesi Çalı Mahallesi'ndeki ailesinin evine geldi.


Bir süre içeride kalan Vali Karaloğlu, çıkışta yaptığı açıklamada, "Çok üzgünüz, aileye taziye için geldik. Şehidimizin cenazesi yarın Mihraplı Camisi'nde düzenlenecek törenin ardından toprağa verilecek" dedi.


Öte yandan, mahallede bulunan evlerin balkon ve pencerelerine Türk bayrağı asıldı.

YARBAYIN KÖYÜNDE DE ACI VAR
Yarbay İlker Çelikcan’ın Erzurum’un Olur ilçesindeki Köprübaşı köyünde de büyük üzüntü yaşanıyor.
 
Acı haberi alan yarbayın yakınları sinir krizi geçirirken, ailenin yaşadığı Bursa’ya hareket etti. Mahalle Muhtarı Yener Çelikcan, şehit yarbay İlker Çelikcan’ın amcasının oğlu olduğunu, kendisinin 1983 yılında Kara Harp Okulunu kazanarak Ankara’ya gittiğini ve o tarihten bugüne kadar yurdun birçok bölgesinde görev yaptığını, en son görev yeri Malatya’dan geçen yıl Hakkari’ye atandığını söyledi. Şehit yarbayın 95 yaşındaki ninesi Dilber Çelikcan ise, torununun şehit olduğu haberinin ardından büyük bir şok yaşadı. Konuşmakta güçlük çeken nine Çelikcan, gözyaşlarına boğuldu.
 
Şehit yarbayın yengesi Pero Çelikcan ve Neriman Çelikcan da, Çelikcan’ın geçen yıl ailesiyle birlikte köye geldiğini söyleyerek, “Hiç kimseyi incitmezdi, duygusal birisiydi. Hiç kimseye bir şey olmuyor, olan ana kuzularına oluyor” diyerek hıçkırıklara boğuldular.

CEMRE SALİH GÖZEN - MERSİN / TARSUS
ŞEHİT ASTSUBAYIN MERSİN'DEKİ EVİNE ATEŞ DÜŞTÜ
Hakkari'nin Yüksekova İlçesi’nin Dağlıca kesiminde PKK’lı teröristlerin saldırısında şehit olan 16 askerden biri olan 25 yaşındaki Astsubay Çavuş Cemre Salih Gözen’in Mersin’in Tarsus İlçesi’ndeki baba ocağına ateş düştü.
Genelkurmay Başkanlığı’nın şehit sayısının açıklamasının ardından Tarsus Kaymakamı Bekir Atmaca, Garnizon Komutanı Binbaşı Yavuz Bulut, Belediye Başkanı MHP’li Şevket Can, Emniyet Müdürü Salim Çakan, Müftü vekili Ahmet Korkmaz, Yeşilyurt Mahallesi’nde oturan aileye acı haberi vermeye gitti.
 
Sağlık görevlilerinin eşlik ettiği heyeti sokağın başında gören aile, çocukları Astsubay Çavuş Cemre Salih Gözen’in şehit olduğunu anlayarak ağıtlar yakmaya başladı.
Basın mensupları evin içine alınmazken, acı haberi duyan yakınları ve komşuları şehidin evine akın etti. Acı haberi alan baba Hayri ile anne Fatma Gözen gözyaşlarına boğuldu.
EVİN TEK OĞLU
Sinir krizi geçiren şehidin yakınlarına sağlık görevlileri müdahale etti. Çevredekiler teröre lanet yağdırırken, Tarsus Belediyesi’ne ait itfaiye ekipleri, şehidin oturduğu sokağa ve evinin balkonuna dev Türk Bayrağı astı.
 
 
3 çocuklu ailenin tek oğlu olan şehidin ablası Doğa’nın da polis memuru olduğu belirtildi.
 
MUSTAFA ÖZDEMİR - ESKİŞEHİR
25 YAŞINDAKİ ASTSUBAY ÇAVUŞUN BABA OCAĞINDA YAS VAR
Hakkari'nin Dağlıca bölgesinde teröristlerin saldırısı sonucu şehit olan Astsubay Çavuş Mustafa Özdemir’in Eskişehir’deki baba ocağına ateş düştü.  

Hakkari’nin Dağlıca bölgesi kırsalında gerçekleştirilen hain saldırıda 16 asker şehit olmuş, 6 asker de yaralanmıştı. Şehit olan askerler arasında bulunan 25 yaşındaki Astsubay Çavuş Mustafa Özdemir’in şehit olduğu haberi, askeri erkan tarafından Orhangazi Mahallesi Yavuzalp Sokak’ta yaşayan babası Metin Özdemir ve annesi Fatma Özdemir’e verildi. Acı haberi alır almaz gözyaşlarına boğulan acılı aileyi askeri erkan ve sağlık personelleri telkin etti. Haberi alan şehidin yakınları ve sevenleri de baba ocağına taziye dileklerini iletmek için akın etti.

Şehit  Astsubay Çavuş Mustafa Özdemir’in bekar ve 3 yıllık astsubay olduğu öğrenildi.
 
DENİZ GÖKÇÜN - BALIKESİR
BİR ATEŞ DE BALIKESİR'E DÜŞTÜ
Hakkari'nin Yüksekova İlçesi’nin Dağlıca kesiminde PKK’lı teröristlerin saldırısında şehit olan 16 askerden biri olan Bakım Astsubay Çavuş Deniz Gökçün Balıkesir’deki baba ocağına ateş düştü.
Dağlıca Tabur Komutanlığı’ndan operasyona gitmek üzere ayrılan askeri zırhlı araçlardan birinin içinde olduğu bildirilen şehit Astsubay Çavuş 22 yaşındaki Deniz Göçkün’ün şehit düştüğü ailesine açıklandı. Balıkesir Garnizon Komutanlığı yetkilileri, akşam şehidin Adnan Menderes Mahallesi’ndeki evine giderek annesi Ayfer Gökçün ile babası Serhat Gökçün’e acı haberi verdi. Oğullarından iki gündür haber alamayan buna rağmen umutla iyi haberi bekleyen ailesi, acı haberi öğrenince yıkıldı. Şehit astsubayın Ulaş adında bir de kardeşi olduğu öğrenildi.
(Coşkun YAMAN / BALIKESİR-DHA)
 
TOLGA ARTUĞ - MANİSA / TURGUTLU
TURGUTLU ŞEHİDİNE AĞLIYOR
Hakkari'nin Dağlıca kırsalında haince pusuya düşürülerek şehit edilen 16 askerden biri olan Turgutlulu Uzman Çavuş Tolga Artuğ'un ailesine acı haber verildi.
Dağlıca'da şehit olan Uzman Çavuş Tolga Artuğ'un (24) ailesine acılı haberi  Turgutlu Kaymakamı Uğur Turan ve Garnizon Komutanı Binbaşı Ömer Haşim Olgun verdi. Şehidin Cumhuriyet Mahallesi Dar Sokak'taki baba ocağına acılı haber kor gibi düştü. Rütbeli personelleri karşısında gören anne Sevcan ve baba Ercan Artuğ adeta yıkıldı. Acılı haber karşısında şehidin anne, babası ve erkek kardeşi Kahraman Artuğ sinir krizleri geçirdi. Aileye sağlık ekipleri müdahale etti. Artuğ ailesinin yakınları da haberi alınca eve akın etti. Şehidin evinde Turgutlu Müftüsü Nizamettin Doğan dua etti.
Kalabalık bir vatandaş topluluğu evin önüne akın ederken, şehidin evine dev Türk bayrağı asıldı. 3 kardeşten en büyüğü olan şehit Tolga Artuğ'un baba ocağında bölücü terör örgütüne lanetler yağdı.
 
ÖZGÜR YATAKDERE - MANİSA / SALİHLİ
SALİHLİ, 1,5 AYDA 3. ŞEHİDİNİ VERDİ
Hakkari’nin Dağlıca bölgesinde teröristlerin hain saldırısı sonucu şehit olan Muharip Uzman Onbaşı Özgür Yatakdere'nin Manisa'nın Salihli ilçesindeki baba ocağına acı haber ulaştı.
Salihli’nin Yörük Mahallesi Atatürk Caddesi'nde ikamet eden 22 yaşındaki şehit Muharip Uzman Onbaşı Özgür Yatakdere'nin babası Hüseyin ve annesi Saniye Yatakdere'ye şehadet haberini Salihli Garnizon Komutanı Binbaşı Yavuz Yavuz ile Salihli Belediye Başkanı Zeki Kayda verdi. Acı haberi duyan yakınları ve komşuları, ailenin evine akın etti. CHP Manisa Milletvekili Mazlum Nurlu da haberi duyar duymaz acılı aileye taziye ziyaretinde bulundu. Şehidin yakınları sinir krizi geçirdi. Kriz geçiren şehidin yakınlarına sağlık ekipleri müdahale etti.
Şehit uzman onbaşının baba evine Salihli Belediyesi tarafından Türk bayrağı asıldı. Hakkari Dağlıca’da şehit olan Muharip Uzman Onbaşı Özgür Yatakdere ile birlikte Manisa’nın Salihli ilçesi son bir buçuk ayda üçüncü şehidini verdi.
 
ADNAN ERGEN - MUĞLA / SEYDİKEMER
İZNE GELECEKTİ, ACI HABERİ GELDİ 
Hakkari’deki terör saldırısında şehit olan Seydikemerli Piyade Sözleşmeli Er Adnan Ergen’in izne gelmeyi planladığı ortaya çıktı. Oğlundan gelen acı haberle yıkılan baba, kalp krizi geçirerek hastaneye kaldırıldı. 
Hakkari’nin Yüksekova ilçesi Dağlıca bölgesinde şehit olan 16 askerden birisinin Seydikemerli araç şoförü Piyade Sözleşmeli Er Adnan Ergen olduğu öğrenildi. Ergen’in Muğla'nın Seydikemer ilçesine bağlı Esen Mahallesi’nde yaşayan ailesine acı haber verildi. Mehmet ve Hacer Ergen çiftinin 3 çocuğundan en büyüyü olan evin tek erkek çocuğu Adnan Ergen’in şehit olduğunun duyulmasının ardından yüzlerce kişi şehidin evine akın etti. Bayan subay anne Hacer Ergen’i teselli etmeye çalışırken, evlat acısına dayanamayarak kalp krizi geçiren baba Mehmet Ergen ambulansla Fethiye Devlet Hastanesi’ne kaldırılarak tedavi altına alındı. 10 aylık asker olan Ergen’in ailesinin onay vermemesine rağmen kendi isteğiyle orduya katıldığı ifade edildi.
Kullandığı zırhlı personel taşıyıcının saldırıya uğraması sonucu şehit olan Piyade Sözleşmeli Er Adnan Ergen'in Ramazan Bayramı’nda izne gelemediği, sosyal medyadan bayramını kutlayan arkadaşına, “Abi iyiyim çok şükür. Eylülün 5’i veya 9’u gibi izne geleceğim Allah’ın izniyle” şeklinde mesaj attığı ortaya çıktı. (İHA)
 
UĞUR YILDIZ - TOKAT
TOKATLI ŞEHİT EVİN TEK OĞLUYDU
Hakkari Dağlıca’daki hain saldırıda şehit olan 16 askerden Tokatlı Piyade Er Uğur Yıldız’ın evin tek oğlu olduğu, ailesinin Antalya’da ikamet ettiği öğrenildi. 
Hakkari'nin Dağlıca bölgesinde terör örgütünce yapılan saldırıda 16 asker şehit olurken, 6 asker de yaralandı. Şehitlerin kimliklerinin belirlenmesi ile şehit ailelerinin evine ateş düştü. Tokat’ın Erbaa ilçesine bağlı Yukarıçandır köyü doğumlu olan şehit Piyade Er Uğur Yıldız’ın (28) ailesinin Antalya’da yaşadığı öğrenildi. Şehidin babası Sadık Yıldız ve annesi Gülbahar Yıldız’ın uzun yıllardır Antalya’da ikamet ettiği ifade edildi. Yukarıçandır Köyü Muhtarı Durmuş Gül, şehidin erkek kardeşi Yılmaz Yıldız'ın 16-17 yaşlarında geçirdiği bir rahatsızlık sonucu vefat ettiğini, şehidin evinin tek oğlu olduğunu belirterek, ”Şehidimizin çocukluğu köyünde geçti. Şuan köyde yengesi ve amca çocukları yaşıyor. Şehidimizin cenazesinin memleketine mi, Antalya’ya mı defin olacağı henüz belli değil. Köy halkı olarak bu olay bizleri derinden yaraladı” dedi.
Öte yandan, şehidin evine yakınları Türk bayrağı asarak terörü lanetledi. (İHA)
 
FATİH DURU - ÇANAKKALE
YÜRÜYÜŞ SIRASINDA ŞEHİT ASKERLERDEN BİRİNİN DE ÇANAKKALELİ OLDUĞU HABERİ GELDİ
Çanakkale’de yaklaşık bin kişi, Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı Dağlıca bölgesinde şehit olan 16 asker için yürüyüş düzenledi. 
Saat 19.30’da İskele Meydanı’nda toplanan yaklaşık bin kişilik grup, ‘Şehitler Ölmez, Vatan Bölünmez’, ‘Kahrolsun PKK’, ‘Mustafa Kemal’in Askerleriyiz’ sloganlarıyla yürüyüşe geçti. Kayserili Ahmetpaşa Caddesi üzerinden Donanma Kavşağı'na gelen kalabalık, buradan İnönü Caddesi’ne, daha sonra da Atatürk Caddesi’ne gelerek Barbaros Mahallesi’ne yürümeye devam etti. Kalabalığa bisikletçiler ve motosikletli grupta dahil oldu. Yürüyüş sırasında Emniyet Müdürlüğü önünden geçen kalabalık, şehit polis ve askerler için bir dakikalık saygı duruşunda bulunup, İstiklal Marşı'nı okudu.
 
Dağlıca'da şehit olan 16 askerin kimliği ise akşam saatlerinde belli oldu. Şehit olan askerlerden birinin de Çanakkale’nin Ezine ilçesinden 27 yaşındaki Piyade Onbaşı Fatih Duru olduğu açıklandı. Şehitler için gerçekleştirilen yürüyüşte acı haber kısa sürede yayıldı. Kalabalık, tekbir sesleriyle Çanakkale sokaklarında saatlerce yürüyüş yaptı. Gruba yoldan geçen diğer vatandaşlar ve araç sürücüleri de alkışlarla destek verdi. Barbaros Mahallesi’nde son bulan yürüyüş olaysız şekilde sona erdi.
CİHAN AKSARI - DÜZCE
ŞEHİT BABASINDAN TEPKİ
Sözleşmeli er olarak görev yapan Piyade Er Cihan Aksarı’nın Düzce’nin Mamure Köyü’nde oturan ailesi şehit haberiyle yıkıldı. Şehidin evine ve sokağa Türk bayrakları asılırken, yakınları ve vatandaşlar aileyi yalnız bırakmadı. Şehit için dualar okundu.
2011 yılından bu yana Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yapan oğlunun şehit olduğunun haberini alan Cemal Aksarı, "Barış süreci yaptı Tayyip Erdoğan" diye tepki gösterirken, jandarmalar ve yakınları tarafından sakinleştirilmeye çalışıldı. Bu arada, Düzceliler araçlarla konvoy oluşturarak teröre tepki gösterdiler. (DHA)
 
Konya’ya 3 şehit ateşi düştü
TUĞRUL KÖSEOĞLU - KONYA
Hakkari'nin Dağlıca bölgesinde PKK’lı teröristlerin düzenlediği hain saldırı sonucu şehit olan 16 askerden, Topçu Uzman Çavuş Tuğrul Köseoğlu, Sözleşmeli Er Resul Coşkun ile Piyade Er Muharrem Öksüz’ün memleketi Konya’ya ateş düştü.
Saldırıdaki zırhlı aracı kullanan 28 yaşındaki 3 yıllık Topçu Uzman Çavuş Tuğrul Köseoğlu’nun baba ocağı olan Ereğli’nin Doğualagöz Mahallesi’nde oturan annesi Sultan Aydın’a askeri yetkililer tarafından acı haber verildi. Oğlunun acı haberini alan anne Sultan Aydın ile şehidin 3 kardeşi sinir krizi geçirdi. Şehidin eşinden boşanan babası İsmail Köseoğlu’nun ise İstanbul’da bir yakınlarının düğünde olduğu ve acı haberi orada aldığı belirtildi.
Şehit Köseoğlu’nun ilk görevini Afganistan’da yaptığı ardından da Yüksekova’ya tayin olduğu Acil Tıp Teknisyeni olan eşi Tansu ile 1 yaşındaki kızı Zeynep’i de Yüksekova’ya götürmeyip, Ereğli de bıraktığı öğrenildi.
”HER GÜN MAYIN TEMİZLİYORUZ”
Şehidin dayısı Rıfat Özbek, yeğeni ile her gün telefonla görüştüklerini belirtti. Özbek, ”Yeğenimle sürekli telefonla görüşüyorduk. Bize gece-gündüz sürekli yollara döşenen mayınları temizlediklerini söylüyordu. Çocuğunu çok özlediğini söylemişti. Van 100. Yıl Üniversitesi’nde yüksekokuldan mezun olduktan sonra uzman çavuş oldu. İlk olarak Afganistan’da görev yaptı. Sonra Dağlıca’ya geldi" dedi.
ACILI EŞ: BENİ BIRAKMA
Acı haberi annesinin evinde alan Tansu Köseoğlu, yakınlarıyla birlikte kayınvalidesi Sultan Aydın’ın evine geldi. Tansu Köseoğlu, "Beni Bırakma" diyerek gözyaşları içinde eve girmek isterken sinir krizi geçirmesi sonucu ambulansla hastaneye kaldırıldı.
RESUL COŞKUN - KONYA
MİSAFİRLİKTEN DÖNDÜNCE ACI HABERİ ALDILAR
Piyade Sözleşmeli Er 23 yaşındaki Resul Coşkun’un şehit düşmesinin ardından merkez Selçuklu İlçesi Yazır Mahallesi Canfeda Sokak’taki baba evine ateş düştü. 3 çocuk babası Zeki Coşkun ve anne Sıdıka Coşkun, oğullarının acı haberini misafirlikte aldı. Ancak aldıkları habere inanmak istemeyip evlerine döndü. Evlerine döndüklerinde ise karşılarında subayları görünce oğullarının şehit düştüğünü anlayan anne ve baba sinir krizi geçirdi. Acılı aile, hazırda bulunan sağlık görevlilerinin yardımıyla eve alınıp müdahale edildi.
”YİNE KARANLIK ÇÖKTÜ, KİMİNİN GECESİNE, KİMİNİN YÜREĞİNE”
Daha önce konfeksiyonculuk yapan Resul Coşkun’un 1 yıl önce sözleşmeli er olarak göreve başladığı ve 2.5 yıl önce de Rahime Celepci ile nişanlandığı öğrenildi. Nişanlısı Celepci’nin ise Dağlıca saldırısının ardından gece yarısı sosyal paylaşıp sitesine ’Yine karanlık çöktü, kiminin gecesine, kiminin yüreğine’ yazılı mesajı paylaşması dikkat çekti.
 
MUHARREM ÖKSÜZ - KONYA
7 AYLIK ASKERDİ
Konya’ya üçüncü şehit ateşi ise Piyade Er Muharrem Öksüz’ün merkez Karatay İlçesi’ndeki eskiden köy statüsündeki Divanlar Mahallesi’ndeki baba evine düştü. Çiftçilik yapan baba Ömer ve anne Aliye Öksüz’e acı haberi askeri yetkililer verdi. Oğullarının şehit düştüğünü öğrenen acılı aile sinir krizi geçirdi. 2 kardeş olan Muharrem Öksüz’ün, yaklaşık 7 aylık asker olduğu öğrenildi.
OKAN TAŞAN - ERZURUM
Hakkari'nin Dağlıca bölgesinde bölücü terör örgütü PKK mensuplarının düzenlediği hain saldırıda şehit olan Piyade Üstçavuş Okan Taşan'ın (27) Ankara'daki baba ocağına ateş düştü.
Karacaören TOKİ konutlarında yaşayan Taşan'ın eşi Rahime, annesi İsmigüzel ile babası Bayram Taşan'a şehadet haberi eve gelen rütbeli askeri görevliler tarafından verildi. Bu sırada, psikolog ile 112 Acil Servis ekipleri de evde hazır bulundu. Haberin verilmesinin ardından evden ailenin feryatları yükseldi. Haberin duyulması üzerine çok sayıda mahalle sakini, şehit Taşan'ın ailesinin evine akın etti, bazı mahalleliler de Türk bayrağı açarak teröre tepki sloganları attı. Şehit Taşan'ın ailesinin evinin yanı sıra bazı apartmanlara da Türk bayrağı asıldı. Evli ve Meriç adında 5 yaşında bir oğlu olan Taşan'ın, yaklaşık 3 ay önce Hakkari'deki görevine başladığı öğrenildi. 


Hakkari Dağlıca'da terör örgütü PKK tarafından tuzaklanan bombanın patlatılması sonucu şehit düşen Uzman Çavuş Harun Saltalı'nın (29) Osmaniye'nin Kadirli ilçesindeki baba evine ateş düştü.

Hakkari Dağlıca'da hain bir saldırı sonucunda şehit düşen Uzman Çavuş Saltalı'nın ailesine akşam saatlerinde haber verildi. Aileye acı haberi Kadirli Kaymakamı'nın izinli olması nedeniyle Sumbas Kaymakamı Bedir Deveci, Osmaniye Garnizon Komutanı Albay Alaaddin Eşsiz, Kadirli İlçe Jandarma Komutanı Binbaşı Hakan Bozgedik ve Kadirli Belediye Başkanı Ömer Tarhan verdi.

Yusuf ve Sultan Saltalı çiftinin 3 çocuğunun en büyüğü olan şehit uzman çavuşun 2 yıldır Hacer Saltalı ile evli ve Ecem isminde 9 aylık bir kızı olduğu öğrenildi.

Şehit Saltalı, 8 Eylül Salı günü Kadirli'de yapılacak törenin ardından Kadirli Asri Mezarlığı'nda toprağa verilecek.
    


DÜĞÜN HAZIRLIĞINDAYDI
Hakkari'nin Yüksekova ilçesi Dağlıca bölgesinde PKK'lı teröristlerin saldırısında şehit olan 16 askerden biri olan Bakım Astsubay Çavuş Mustafa Özdemir'in Eskişehir'deki baba evi yasa boğuldu. 2 yıllık astsubay olan oğullarının şehit haberi inşaat ustası Baba Metin Özdemir ile Anne Fatma Özdemir ve kardeşi Murat Özdemir'e askerler tarafından verildi. Şehit Özdemir'in kısa süre önce tanıştığı kız arkadaşıyla nişanlanıp, ardından düğün yapma hazırlığında olduğu öğrenildi.

Bakım Astsubay Çavuş Mustafa Özdemir'in şehadet haberi subaylar tarafından geç vakitte Eskişehir'deki Özdemir ailesine iletildi. Özdemir ailesi, şehadet haberi üzerine gözyaşlarına boğuldu. Baba ve anne, askerler tarafından teselli edildi. Sonrasında şehitin babasının ikamet ettiği Orhangazi Mahallesi Yavuzalp Sokak'taki tek katlı müstakil eve Türk bayrağı asıldı. Akrabaları, yakınları da şehadet haberi üzerine Özdemir'in baba ocağına gelerek gözyaşlarına boğuldu. Baba Metin Özdemir, anne Fatma Özdemir ile kardeşi Murat Özdemir taziyeleri kabul etti. Haberi alan mahalleli de Özdemir ailesinin evlerinin önüne akın etti. 2 yıllık astsubay olan Özdemir'in mezun olduktan sonra ilk tayin yerinin Hakkari olduğu belirtildi. 24 yaşındaki Özdemir'in bir kız arkadaşının olduğu ve önümüzdeki günlerde nişan yapıp akabinde düğün yapmaya hazırlandığı kaydedildi. Özdemir'in tırtıllı araç teknisyeni olarak görev yaptığı belirtildi.

Bu arada, yaklaşık 100 araçtan oluşan konvoyla 250 kişilik grup şehit Özdemir'in evinin önüne geldi. Araçlarına Türk bayrağı asan gruptakilere şehidin evinin önünde bekleyen bazı minik çocuklar ise 'şehitler ölmez vatan bölünmez' şeklinde slogan atarak karşıladı. Araçlarından inen grup önce İstiklal Marşı okudu, akabinde tekbir getirdi. Grup, daha sonra da şehitler için topluca dua etti.

Eskişehir Valiliği ise şehit Özdemir için yarın ikindi namazına müteakip cenaze töreni düzenleneceğini açıkladı. Valilikten yapılan açıklamada, şöyle denildi: "6 Eylül 2015 günü Hakkari İli Yüksekova İlçesi Gürkavak Mevkiinde Doski Vadisi operasyonunda şehadete ulaşan Murat Özdemir yarın ikindi namazına müteakip Reşadiye Camii'nde kılınacak son yolculuğuna uğurlanacak."