3 Ağustos 2011 Çarşamba

Boru değil YAŞ masası veya Vaka-i Hayriye! / Ergun Babahan / Star





Yüksek Askeri Şura toplantısında yıllardır seçilmişlerle atanmışları eşit gösteren bir tablo yaşanırdı.

Masanın başında Genelkurmay Başkanı ile Başbakan birlikte otururdu.

Zaten başbakanlar da toplantıda fazla kalmaz, açılışı yapar, 1-2 saat kaldıktan sonra giderlerdi. Terfii ve atamalara gerçek yetkili olarak askerler karar verir, sivilin onaydan başka işi olmazdı. Bu yüzden de askerler için de müthiş klikler, kulisler, pazarlıklar olurdu.

Güçlünün adamı terfii alır, yetenekli komutan emekliye sevk edilirdi.

2002 Kasım seçiminden sonra tablo değişti. Dönemin Başbakanı Gül ve Milli Savunma Bakanı Gönül YAŞ toplantılarına katılıp ihraç kararlarına şerh koymaya başladı.

Hatta dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök gazete sahipleri ve biz yöneticileri Gazi Orduevi’nde toplayarak bu gelişmeden askerin duyduğu rahatsızlığı açık bir şekilde dile getirmişti.

Ancak Erdoğan da bu geleneği sürdürdü, sonunda 12 Eylül referandumuyla keyfi ihraçların yolu kesilebildi. Ancak son YAŞ’a kadar ortada eski tablo vardı.

Gül’ün cumhurbaşkanı olmasının ardından sivillerin eli güçlendi.

Cumhurbaşkanı Gül geçen yılki YAŞ toplantısı öncesi atamalar konusunda kesin tavrını ortaya koydu.

Bu yıl Çankaya ve hükümet, haklarında darbe girişiminde bulunmak gibi ciddi suçlamalar bulunan, kimi tutuklu generallerin emekliye sevki konusunda ısrarcı oldu.

Direnen komuta kademesi istifayı seçti.

Ve YAŞ toplantısı Türkiye tarihinde ilk kez sivil bir görüntüyle başladı.

Erdoğan’ı YAŞ toplantısında masanın başına tek başına otururken gösteren fotoğrafın ondan fazla gazeteye manşet olması tesadüf değildir. Başbakanın, milli iradenin anayasal düzende gerçek yerini tespit eden tarihi bir görüntüdür bu.

Genelkurmay Başkanı, başbakanların eşiti değil, astıdır. Dünyanın tüm demokrasilerinde var olan bu kural 80 küsur yıllık bir gecikmeyle ülkemizde uygulamaya girmiş bulunuyor. Hatırlıyorum da, bundan 24 yıl önce rahmetli Ercan Arıklı ve Dinç Bilgin’le Söz Gazetesi’nin provalarını yaparken manşetlerimizden biri “Komutanım bir adım geri” idi.

Rahmetli Turgut Özal’ın sivil-asker protokolünü değiştirme hazırlığına ilişkin bir haberdi. O zaman bunu yapmak mümkün değildi elbet, çünkü toplumun elitleri de, medyası da militerdi.

Çeyrek asır gerekti Türkiye bu ilişkiyi rayına oturtmak için.

Askerin ‘’vatanı korumak’’ adına neler yaptığının toplumun geniş kesimlerince öğrenilmesini sağlayacak gazeteler, bu yanlışların üzerine giden yargı sisteminin arkasında duracak bir siyasi iktidarın çıkması gerekti. Ergenekon, Balyoz gibi davalara ‘’siyasi linç’’ diyenler, bugün ortaya çıkan belgelerin gerçekliği ve tutuklu subayların itiraflarıyla sarsılıyor.

Bazılarının ‘’muhalefeti susturmak’’, askerin belini kırmak olarak nitelendirmeye çalıştığı bu gelişmeler aslında hukukun ilk kez çalışmaya başlamasının göstergesi.

Bugüne kadar hukuku sadece kendi çıkarları için çalıştıranlar, Yargıtay ve Danıştay’dan istediği kararları rahatlıkla çıkartanlar bu gelişmelerden rahatsız elbette.

Daha da olmaları gerekir aslında...

Masa’daki tablo rahatsızlık sürecinin devam edeceğinin göstergesi. Boru değil, YAŞ masası bu. Bu masa sivil siyasetçinin tahammül çizgisinin de bir göstergesi. Milletin iradesiyle seçilmiş insanların, kağıt üzerinde kendi atadıkları bürokratlar karşısında yıllarca nelere katlanmak zorunda kaldıklarını ortaya koyan bir fotoğraf bu. Yeniçeri gibi istediği olmadığı zaman kazan kaldıran bir askeri geleneğin sonunu göstermesi açısından da bir nevi Vaka-i Hayriye...